Filtreler
Filtreler
Bulunan: 46 Adet 0.001 sn
Koleksiyon [5]
Tam Metin [1]
Yazar [20]
Yayın Türü [2]
Konu Başlıkları [20]
Yayın Tarihi [11]
Dergi Adı [20]
Dil [2]
Yazar Departmanı [1]
BİR TERCİH OLARAK “BÜYÜMEME”: CÜCE ŞİRKETLER

Beşer, Senem Göl | Ötken, Ayşe Begüm | Yolbulan, Elif Okan

Article | 2018 | KAFKAS ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ9 ( 18 ) , pp.613 - 628

Genel olarak işletmelerin başarısı, ülkeekonomisine olumlu etkilerinin yanı sıra büyümelerive sürdürebilir olmalarıyla tanımlansa da, daha fazlatüketim ve sınırlı kaynaklarla (toprak, emek, teknikbilgi, gibi) daha hızlı üretim kültürü ile açıklanan birbüyüme paradoksu da söz konusu olmaktadır. Buanlamda, büyümeden kopuş modern ekonomiksistemin çöküşünün bir işareti olaraknitelendirilmektedir. Her ne kadar büyüme, şirketleriçin son derece cazip bir hedef olsa da büyümeme deşirketlerin bilinçli bir şekilde tercih edebileceği birbaşka amaç olabilmektedir. Bu araştırmanın kapsamıbir tercih olarak büyümemeyi seçen ve “cüce” olaraktanımla . . .nan şirketlerdir. Bu çerçevede, çalışmanınamacı büyümeme kavramına odaklanarak cüceşirketleri Türk yazınına sunmaktır. Kavramsal birçalışma olarak konuyu ele alan bu makale,büyümeme tercihine ışık tutacak örnek bir işletmedenbahsederek Türk yazınına katkı sağlamayıhedeflemektedir. Although the success ofcompanies is defined in terms of their contribution tonational economy, their growth and sustainability, oneof the biggest misconceptions of today’s businesses isthe paradox of growth which could be explained byproviding more consuming and faster productionculture with limited resources (land, labor, technicalinformation, etc.). Growth disengagement is regardedas a sign for the collapse of modern economic systems.Although growth is an extremely attractive strategy forcompanies, degrowth might be another goal which canbe preferred on purpose by companies. In thisframework, the scope of this study is “dwarf”companies which deliberately choose not to grow. Thepurpose of the study is to focus on degrowth andpresent the term “dwarf” to Turkish literature andanalyze a company which can be considered as a dwarfas a case study Daha fazlası Daha az

Determinants of Well-being of Turkish Entrepreneurs: An Assessment Based on Entrepreneurial Perception, Motives, and Innovation

Arkalı, Gökçen Olcay | Kunday, Özlem

Article | 2016 | Girişimcilik ve İnovasyon Yönetim Dergisi5 ( 2 ) , pp.1 - 16

Bütün dünyada sayıları gitgide artan bireyler kendi işlerini kurmak için harekete geçmektedir. Bu bireyler hayatları ve işlerinde daha fazla tatmin olmak beklentisi ile daha fazla bağımsızlık, iş ve ev ile ilgili sorumluluklarının daha iyi organize edilmesi, ve daha iyi finansman arayışları doğrultusunda yeni işler kurmaktadır. Bu çalışma Global Girişimcilik Monitor veritabanının 2013 yılı Türk girişimcilik faaliyetleri üzerindeki verisini kullanarak böyle girişimcilerin refah düzeylerininin kilit ölçütlerini araştırmaktadır. Çalışmanın bulguları gelişmekte olan bir ekonomi perspektifinden refah düzeyleri ile en çok ilişkili kilit f . . .aktörlere ışık tutmaktadır. GEM veritabanından elde edilen verinin ampirik analizlerinin sonuçları fırsat dürtülü güdüler, yeni bir işi başlatma becerilerinin girişimcilik algısı, ve yenilikçilik ile refah düzeyi arasındaki pozitif ilişkiye işaret etmektedir An increasing number of individuals all around the world are motivated towards self-employment. These individuals start new businesses in search of more independence, better organization of work and household responsibilities, and better finances that are expected to lead to higher satisfaction with their lives and jobs. This study explores the key measures of well-being of such entrepreneurs using data from Global Entrepreneurship Monitor on Turkish entrepreneurship activities for the year 2013. Findings of this study shed light on the key factors that are mostly related to well-being from the perspective of an emerging economy. The results of the empirical analyses of the GEM data highlight the positive association of opportunity driven motives, entrepreneurial perception of skills to start a business, and innovativeness to well-being Daha fazlası Daha az

GLOBAL GOVERNANCE: ECONOMIC GROWTH AND INCOME DISTRIBUTION

Bınay, Murat | Atalay, Nesrin

Article | 2019 | Sayıştay Dergisi0 ( 112 ) , pp.137 - 158

Global governance has been the result of competitive pressure of economic globalization within the framework of the developments following the end of cold war era. To reduce the costs and make them more efficient, these pressures have mainly focused on public institutions. Targeting increasing the well-being of all nations by promoting economic efficiency and growth, globalization has failed to fulfil this target due to the lack of effective and democratic governance in the process. In a world in which the nation state is still important, governance of globalization has been carried out by nation-level governance. In this process, p . . .artial or complete loss of power by the actors determining the social policies has brought the issue of social policy governance to the agenda and led to the rise of uncertainty and concern in the new era. In this study, the relationship between governance index, economic growth and income distribution was examined and it was observed that the increase in governance ensured economic growth but did not improve the income distribution. Küresel yönetişim, soğuk savaşın ardından ortaya çıkan gelişmeler içinde ekonomik küreselleşmenin rekabetçi baskısının sonucu olmuştur. Maliyetleri azaltmak ve daha verimli hale getirmek için, bu baskılar esas olarak devlet kurumlarına odaklanmıştır. Ekonomik verimliliği ve büyümeyi artırarak tüm ulusların refahını artırma potansiyelini hedefleyen küreselleşme, sürecinin etkin ve demokratik yönetişimden yoksun olması nedeniyle yetersiz kalmıştır. Ulusun hâlâ önemli olduğu bir dünyada, küreselleşmenin yönetişimi ulusal düzeyde yönetişim tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte, sosyal politikanın belirleyici aktörlerinin gücünü kısmen veya tamamen kaybetmesi, sosyal politika yönetişim meselesini gündeme getirirken, yeni dönemde endişe ve belirsizlik doğmasına yol açmıştır. Küresel yönetişim küresel uygarlık olarak tanımlanır ve küresel kaos için anahtardır Daha fazlası Daha az

İFLAS ETME OLASILIKLARINI BULANIK MANTIK VE MERTON MODEL KULLANARAK TAHMİN ETME: ABD ŞİRKETLERİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA

Ulusoy, Veysel | Özari, Çiğdem

Article | 2017 | Business and Management Studies: An International Journal5 ( 4 ) , pp.211 - 234

Bu çalışmada bulanık -iflas endeksi altında yeni bir endeks oluşturduk. Endeksin amacı ait olduğu sektörden bağımsız herhangi bir X şirketinin varsayılan iflas etme olasılığını bulmaktır. Bulanık -iflas mantık endeksi finansal oran kesişim değişikliğini zamandan ve sektörden bağımsız olarak yorumlar. Yeni endeks finansal rasyoların farklı karar verme durumunu ortadan kaldırmak için de oluşturduk. Oluşturulan yeni değişkenin dört tanesi kümeleme ve faktör analizi sonuçlarından elde edilmiş olup, diğer değişken ise Merton modelinden elde edilmiştir. İflas etmiş şirketlerin geçmiş tarihteki olayları analiz edilirken; dolandırıcılık ve . . .yönetim hataları gibi farklı birçok neden ile karşılaşılır. Buna örnek olarak Enron ve K-Mart gibi prestijli firmalar gösterilir. Bu tür durumlardan dolayı bu çalışmada herhangi bir şirketin finansal durumunun dahi iyi anlaşılabileceği bir model tasarlanmayı hedeflemektedir. Bu model kredi yatırım şirketlerinin yanlış şirkete yatırım yapmalarını ve muhtemelen tüm yatırımlarını kaybetmelerini önleyebilir In this study, we have work ed on developing a brand -new index called Fuzzy-bankruptcy index. The aim of this index is to find out the default probability of any company X, independent from the sector it belongs. Fuzzy logic is used to state the financial ratiointerruption change related with time and inside different sectors, the new index is created to eliminate the number of the relativity of financial ratios. The four input variables inside the five main input variables used for the fuzzy process, are chosen from both factor analysis and clustering and the last input variable calculated from Merton Model. As we analyze in the past cases of the default history of companies, one could explore different reasons such as managerial arrogance, fraud and managerial mistak es, that are responsible for the very poor endings of prestigious companies lik e Enron, K -Mart. Because of these k ind of situations, we try to design a model which one could be able to get a better view of a company’s financial position, and it couldbe prevent credit loan companies from investing in the wrong company and possibly from losing all investments using our Fuzzy-bank ruptcy inde Daha fazlası Daha az

FİNANSAL RAPORLAMA VE DENETİM UYGULAMALARI KAPSAMINDA DAVRANIŞSAL MUHASEBE TEORİSİNE BAKIŞ

Ergüden, Engin | Dalkılıç, A. Fatih | Kaya, Can Tansel | Sayar, A. R. Zafer

Article | 2018 | Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi20 ( Özel Sayı ) , pp.411 - 425

Psikoloji bilimi ile finansın kesişimi olarak nitelendirilebilecek olan davranışsal finansuzun yıllardır finans literatüründe yer almasına ve oldukça çok sayıda akademik çalışmayakonu olmasına rağmen davranışsal muhasebe bu bağlamda daha geride kalmıştır. Oysa kiAmerika Muhasebe Birliği’nin (AAA) muhasebe eğitiminde psikoloji ile ilgili konuları dahiletme yönündeki çağrısı 1970’li yıllara kadar geriye gitmektedir. Finansal raporları hazırlayanmuhasebecilerin sıklıkla mesleki yargılarına göre karar vermek durumunda kalmaları veraporların bu doğrultuda şekillenmesinin yanı sıra bu raporları denetleyenlerin meslekişüphecilik ile hareke . . .t ediyor oluşu davranışsal muhasebenin etki alanını ortaya koymaktadır.Çalışmanın amacı davranışsal muhasebenin teorik altyapısını ve ilgili olduğu teorileri ortayakoymak ve finansal raporlama ve denetim uygulamalarındaki yansımalarını incelemektir. Budoğrultuda ilgili finansal raporlama ve denetim standartları da ele alınmaktadır. Although behavioral finance, that can be described as the intersection of psychology andfinance, has been in the financial literature for many years and is subject to a great number ofacademic studies, behavioral accounting has lagged behind in this context despite the call of theAmerican Accounting Association (AAA) to include psychology-related issues in accountingeducation goes back to the 1970s. Accountants who prepare financial reports frequently makedecisions according to professional judgment so they shape the financial reports accordingly;auditors of these reports are acted with professional skepticism. These two facts reveals thedomain of behavioral accounting. The aim of the current study is to demonstrate the theoreticalbackground of behavioral accounting and other theories linked and to examine the implicationsof financial reporting & auditing practices. In this respect, related financial reporting andauditing standards are also addressed Daha fazlası Daha az

Uluslararası düzenlemeler çerçevesinde Türk iş mevzuatında kadın işçinin korunması

Taşkent, Savaş | Kurt, Dilek

Article | 2014 | Çalışma ve Toplum0 ( 40 ) , pp.29 - 48

Kadınların çalışma yaşamında işçi sıfatıyla yer almaya başlamaları üzerine, onların korunması ihtiyacı kendini göstermiştir. Koruma önce uluslar arası kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmış; bunun için kadın-erkek eşitliğini sağlamaya ve cinsiyet temeli üzerinde yapılan ayrımlara son vermeye yönelik olmak üzere, çeşitli düzenlemeler (sözleşme ve yönergeler) kabul edilmiştir. Bu düzenlemelerde başta ücret eşitsizliğinin giderilmesi, kadının çalıştırılamayacağı işler ile durumların belirlenmesi, çalışma zamanlarının sınırlanması olmak üzere, çeşitli önlemler öngörülmüştür. Kadının korunmasına ilişkin uluslararası düzenlem . . .eler zamanla Türk hukukunu da etkilemiştir. Anayasamızda kadınlar ile erkeklerin eşit haklara sahip oldukları vurgulanmış; kadınların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacakları ifade edilmiştir. Anayasada bu konuda öngörülen ilkeler Türk iş mevzuatına da yansıtılmış bulunmaktadır. Bu makalede, kadın işçilerin korunması bakımından 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Kanununun ve ilgili mevzuatın uluslararası normlarla, özellikle ILO Sözleşmeleri ile AB Yönergeleri ile uyumu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Sonuçta, bu konuda mevzuatta büyük ölçüde uyum sağlandığı saptanmakla birlikte, uygulamanın aynı yönde gelişmediğine de işaret edilmiştir. After the women took place as workers, the necessity of protecting the women in the worklife has arised. The protection was firstly held by the international organizations and for this purpose various rules (conventions and directives) have been enacted, which are designed to promote the equality between men and women and to prevent the gender inequality. These regulations contain provisions on various measures such as the ones, which abolish the income inequality, design the limitation of working hours, and declare the workplaces and types of work, which are not suitable for the women workers. In the course of time, the international regulations regarding the protection of women employees have also had an impact on turkish law. Turkish constitution states that the men and women workers have the equal rights, however the woman employees are granted by special rights in terms of working conditions. These constitutional principles have already been adopted by the turkish labour legislation. This article discusses the harmonization of the Turkish Labour Act No. 4857, which was enacted in 2003, and the further related legislation in Turkey to the international rules, especially to the ILO conventions and to the directives of the European Union. In conclusion, the author points out the fact that, the turkish and international legislation have already been successfully harmonized to a wide extent, whereas the development of the legal practice in the same way has failed Daha fazlası Daha az

Fair value versus historical cost: Which is actually more fair?

Kaya, Can Tansel

Article | 2013 | Muhasebe ve Finansman Dergisi0 ( 60 ) , pp.127 - 138

Gerçeğe uygun muhasebe, finansal varlıkların güncel değerini yansıtması açısından akademisyen ve pratisyenler tarafından yatırımcıların karar verme süreçlerine verdiği destek ile devrim niteliği taşıyan bir yaklaşım olarak görülmekte. Savunucuları sağladığı alakalı bilgilerin önemini vurgularken, bilgilerin ihtiyatlı ve tam güvenilir olmamasından dolayı eleştirilere de maruz kalarak maliyet esaslı muhasebenin daha güvenli bir sistem olduğu öne çıkmaktadır. Finansal Muhasebe Standartları Kurulunun yayınlamış olduğu FMS 155, 156 ve 157 ile birlikte ihtiyatlılık ile gerçeğe uygunluk noktasında biraz daha dengelenen finansal sistem, piy . . .asaya göre ayarlamanın daha yaygın kullanılmasıyla birlikte eskiye göre daha öznel bir karakter edinmiştir. Enron vakasında bile gerçeğe uygun muhasebe uygulamaları ile hile bağlantısına rastlanmıştır. Bu çalışmanın amacı gerçeğe uygun muhasebenin belirsiz yapısını eleştirerek, ileride doğabilecek başka finansal krizleri önlemek adına maliyet esaslı muhasebenin önemini vurgulamaktır. Fair Value Accounting has been regarded by significant portion of academics and practitioners as a revolutionary approach to aid investors decision making abilities since it presents the current value of financial assets. Though proponents have long praised for the relevance strength, opponents of fair value have underlined the significant lack of reliability; therefore praised for historical cost accounting as a sound system constructed on robust pillars of prudence. With the more balanced structure of the Financial Accounting Standards Board on conservative versus fair value accounting issues, especially with the developments under FAS 155, FAS, and 157 to promote the use of mark- to- market, the financial world has shifted towards a more subjective accounting. Even with the Enron case, having applied fair value has been linked with fraud. This paper discusses the ambiguous nature of fair value accounting and stresses the importance of historical cost accounting to avoid any potential future crisis Daha fazlası Daha az

Dünya'da ve Türkiye'de Organ Tedariki ve Nakli: İktisadi Perspektifler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Altınanahtar, Alper

Article | 2016 | Sosyoekonomi24 ( 28 ) , pp.11 - 30

23 Aralık 1954 yılında gerçekleştirilen canlı donörden ilk başarılı organ naklinin ardından tam 61 yıl geçti. Daha önce ihtimal bile verilmeyen bir tedavi yöntemi, günümüzde on binlerce hastaya umut sağlamaya başladı. Organ nakilleri henüz arzu edilen düzeylerde değil. Sorunun hukuksal ve teknik altyapısında önemli ilerlemeler sağlanmasına karşın; bireylerin bu konudaki eksik bilgileri veya taraflı yaklaşımları, çözüm arayışlarını gittikçe zorlaştırıyor. Bu nedenle, her yıl binlerce insan umuduna ulaşmak için sıra beklerken hayatlarını kaybediyorlar. Diğer yandan her yıl talep edilenden daha fazla organ toprak altına gönderiliyor (B . . .arnett vd., 1993: 669). İnsan hayatını kurtarmada çığır açılmasını sağlayan organ nakli teknolojisi bir anlamda kendi başarısının kurbanı haline gelmiştir (Gabel, 2003: 1245). Türk iktisat literatüründe organ bağışı ve nakli konularının yeteri kadar incelenmediği tespit edilmiştir. Makalenin temel amacı bu alandaki boşluğu gidermek ve organ tedariki ile nakli konusunda dünyada ve Türkiye'de görülen sorunları analiz edip, uygun politika önermelerinde bulunmaktır. It has been 61 years after the first successful human organ transplant from a live donor in December 23rd 1954. A treatment method which was not even considered before, now become a hope for thousands of patients. Organ transplantations are still not at desired level. Even though there has been a great progress in legal and technical infrastructure of the problem, individuals' lack of knowledge and biased approach the subject matter makes it harder to find a solution. For this reason, thousands of individuals are losing their lives on the waiting lists while waiting for a hope. According to Barnett et.al., (1993: 669), every year more organs are buried under ground than demanded. Organ transplantation which happens to be a breakthrough technology in saving human lives now became a victim of its own success (Gabel, 2003: 1245). It has been found that in Turkish economics literature organ donation and transplantation topics are not investigated enough. The main purpose of this study is to fill the gap in this area while analyzing problems which we came across in Turkey and around the world and recommend appropriate policy changes Daha fazlası Daha az

Bir “Avrupa” Azınlığı Olarak Batı Trakya Türkleri

Çakmak, Gizem Alioğlu

Article | 2018 | İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi5 ( 2 ) , pp.149 - 168

Batı Trakya Müslüman Türkleri, 1923’ten günümüze kadar pek çok sorunla veayrımcılıkla karşı karşıya kalmış, özelikle Türk-Yunan ilişkilerinin Kıbrıs Sorunusebebiyle bozulduğu 1970li yıllar sonrasında ayrımcılığın ve sorunların şiddeti artarakdevam etmiştir. Bu sorunların başında, etnik kimliğin reddi, eğitim, vatandaşlıktan ıskat,din ve vicdan hürriyeti ve buna bağlı müftülük sorunu, kurumların kontrolü sorunu,demografik yapının değiştirilmesi, ifade özgürlüğüne sınırlamalar gelmektedir. Ancak,1990’ların son yarısında ve 2000’li yıllarda Yunanistan’da azınlık hakları konusundaolumlu gelişmeler meydana gelmiştir. Bu bağlamda, azınlığ . . .ı mağdur eden tümsorunların çözümü sağlanmasa bile bazı alanlardaki gelişmeler incelemeye değerdir. Buçalışmanın amacı 1990’lardan itibaren Yunanistan’daki azınlık hakları konusundaAvrupalılaşma ve Avrupa kurumlarının etkisini analiz etmektir. The Turkish Muslim Minority in Western Thrace has been subject todiscriminative practices and human right violations since 1923. Especially after the1970s, when the Turkish-Greek relations deteriorated due to the Cyprus Problem, thesituation for the Minority worsened dramatically. The most significant problems of theMinority are; the denial of ethnic identity, education, de-nationalization of the minoritymembers, freedom of religion and the election of Muftis, the problem concerning thecontrol of the Minority institutions, demographic changes, and the freedom ofexpression. Since the late 1990s and throughout the 2000s, considerable positivedevelopments in minority rights have been taking place in Greece. Despite theliberalization of minority rights and softening of the discriminative measures andrepressive policies, as the fundamental problems of Western Thrace Turks still persist,this process is worth examining. The aim of this study is to examine the role of Europeanization and European Institutions on the minority rights in Greece startingwith the 1990s Daha fazlası Daha az

Lider-Üye Etkileşiminin Örgütsel Özdeşleşme Üzerindeki Etkisinde Dağıtım Adaletinin Aracılık Rolü

Çankır, Bilal | Alkan, Deniz Palalar

Article | 2018 | İşletme Araştırmaları Dergisi10 ( 3 ) , pp.929 - 949

Bu çalışmanın öncelikli amacı lider-üye etkileşiminin örgütsel özdeşleşme üzerineolan etkisinde dağıtım adaletinin aracılık rolünün incelenmesidir. Bu amaçlaperakendecilik sektöründe satış danışmanı ve satış yöneticisinden oluşan toplam 238kişi ile bir anket çalışması yapılmıştır. Anket çalışmasında lider-üye etkileşimi içinLiden ve Maslyn (1998) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması Gürboyoğlu(2009) tarafından yapılan “LMX” ölçeği, örgütsel özdeşleşme için Ashforth ve Mael(1996) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması Polat (2009) tarafından yapılan“Örgütsel Özdeşleşme Ölçeği” ve Colquitt’in (2001) geliştirdiği Özmen vd . . .. tarafından(2007) Türkçeye uyarlanan “Örgütsel Adalet Algısı” kullanılmıştır. Sonrasında verileranaliz edilmiş ve elde edilen bulgulara göre lider-üye etkileşimi çalışanların örgütleri ileözdeşleşmelerini ve dağıtım adaletine yönelik algılarını ve ayrıca dağıtım adaletinin deörgütsel özdeşleşmeyi anlamlı ve pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıcalider-üye etkileşiminin örgütsel özdeşleşme ilişkisinde dağıtım adaletinin kısmi aracılıkrolü de tespit edilmiştir. Sonuçlar lider üye etkileşimi ile örgütsel özdeşleşme arasındakidoğrusal ilişkinin dağıtım adaleti ile daha iyi açıklanacağını göstermektedir. The purpose of the study is to examine the relation between leader memberexchange, organizational identification and distributive justice variables. The studyaims to find out the mediatory role of distributive justice between leader memberexchange and organizational identification. A survey was conducted of 38 employees todetermine the relationship between the variables. Leader member exchange (LMX)scale developed by Liden and Maslyn (1998) adapted by Gürboyoğlu (2009);organizational identification scale developed by Ashforth and Mael (1996), andorganizational justice scale developed by Colquitt (2001) and adapted by Özmen vd. (2007) were utilized. The results reveal that leader-member exchange has a significantand positive effect on employee’s organizational identification and distributional justiceand distributional justice has significant and positive effect on employee’sorganizational identification. The partial mediation role of distributional justice existson the relationship between leader-member exchange and organizational identification.And the relationship is better explained by distributional justice Daha fazlası Daha az

IS BUSYNESS A NEW TREND AMONG WHITE COLLARS?

Kaya, Çiğdem | Ötken, Begüm | Beşer, Senem Göl

Article | 2019 | Business and Management Studies: An International Journal7 ( 1 ) , pp.527 - 541

When asked how their lives are, the most popular answer that people give is that they are busy all the time. Being busy indicates working long hours and lacking leisure time. While research on social status has primarily focused on money as an indicator of one’s social status, it is important to know whether the factors (in our case, busyness) other than money have an effect on the perception of one’s social status. The aim of this study is to investigate whether devoting more time to work is a demonstration of higher social status. With this aim, the relationship between busyness and social status is examined. Data for the study we . . .re collected from 225 white-collar employees working in banking, textile, chemical, and construction sectors in Istanbul, Turkey. According to the findings, no significant relationship was found between busyness and social status. Based on additional general questions in the questionnaire, most of the respondents reported that they see themselves as busy persons and have a social status above average. Hayatlarının nasıl olduğu sorulduğunda, insanların verdiği en popüler cevap, sürekli meşgul olmalarıdır. Meşgul olmak uzun saatler çalışmayı ve boş zamana sahip olmamayı ifade etmektedir. Sosyal statüye ilişkin araştırmalar öncelikle sosyal statünün bir göstergesi olarak paraya odaklanırken, para dışındaki faktörlerin (bu çalışmada meşgul olmanın) kişilerin sosyal statü algıları üzerinde bir etkisi olup olmadığını bilmek önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, işe daha fazla zaman ayırmanın daha yüksek bir sosyal statü göstergesi olup olmayacağını araştırmaktır. Bu amaçla meşgul olma ile sosyal statü arasındaki ilişkiyi incelenmektedir. Araştırma için veri, İstanbul, Türkiye'de bankacılık, tekstil, kimya ve inşaat sektörlerinde çalışan 225 beyaz yakalı çalışandan toplanmıştır. Bulgulara göre, meşgul olma ve sosyal statü arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Ankette yer verilen ek sorulara dayanarak, yanıt verenlerin çoğu kendilerini yoğun kişiler olarak gördüklerini ve ortalamanın üzerinde bir sosyal statüye sahip olduklarını bildirmişlerdir Daha fazlası Daha az

Kobilerde stratejik finansal yönetim uygulamaları, büyüme ve rekabetçilik: Bir literatür incelemesi

Karadağ, Hande

Article | 2014 | Muhasebe ve Finansman Dergisi0 ( 63 ) , pp.171 - 188

Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler), istihdam, GSMH, inovasyon ve girişimciliğe olan katkıları nedeniyle, gerek Türkiye'de, gerekse dünya çapında sosyo- ekonomik büyümenin belkemiği olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizde, kayıtlı işletmelerin % 99,9'u KOBİ statüsünde olduğundan, KOBİ'lerin sosyal ve ekonomik açıdan önemi diğer ülkelere kıyasla çok daha yüksektir. Türkiyede KOBİ ler, özellikle 1980 sonrasında birçok alanda ilerlemeler kaydetmiş olmalarına karşın, halen önemli zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıyadır. KOBİlerde stratejik finansal yönetim, KOBİlerin en önemli yönetimsel sorunlarının başında gelmektedir. Konu çal . . .ışma içeriğinde, ilk bölümde dünyada ve Türkiyede KOBİlerin önemi ve karşılaştıkları sorunlar ile ilgili yapılmış güncel çalışmalar özetlenmekte, ikinci bölümde KOBİ finansal yönetim literatüründe büyüme ve rekabetçilik göstergeleri ele alınmaktadır. Üçüncü ve son bölümde ise KOBİlerde yönetim konusunda en önemli alanlardan birisi olmakla birlikte literatürde 2005 yılından bu yana yeralmaya başlayan stratejik finansal yönetim (SFY) konusundaki uygulamaların dünya ve ülkemiz KOBİlerinin büyüme, performans ve rekabetçiliği üzerindeki etkilerini araştırmaya yönelik çalışmalarla ilgili literatür taraması sunulmaktadır. Small and Medium Sized Enterprises (SMEs) are regarded as the drivers of socio- economic growth, due to their vital role in new job creation, increase in GDP, entrepreneurship and innovation . In Turkey, 99.9 % of all enterprises fall into SME category. Therefore, the significance of SMEs for Turkish economy and society is much higher in Turkey, compared to other emerging and developed countries. Despite their major developments and achievements, Turkish SMEs are still faced with major challenges and problems. Strategic financial management (SFM) in SMEs, which is a research area that has attracted the interest of researchers after 2005, although it plays a vital role in the survival, growth and competitiveness of SMEs, is one of the key managerial areas of SMEs.This project aims to review the literature on SFM, growth and competitiveness in SMEs and their interrelationships, both on global and national bases Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms