Filtreler
Hastanemiz sağlam çocuk polikliniğinden izlenen bebeklerde anne sütü ile beslenme durumu

Telatar, Berrin | Vitrinel, Ayça | Akın, Yasemin | Cömert, Serdar

Other | 2008 | Bakırköy Tıp Dergisi4 ( 4 ) , pp.144 - 147

Amaç: Bu çalışma hastanemizde doğan ve sağlam çocuk polikliniğinden izlenen bebeklerin sadece anne sütü ile beslenme sürelerini, mama ve ek gıda başlanma yaşlarını ve bunları etkileyen anneye ait özellikleri araştırmak amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: 7.4.2004-20.11.2006 tarihleri arasında Sağlam Çocuk Polikliniği’nde iki yıl süre ile izlenen 100 bebek çalışmaya alındı. Prospektif olarak düzenlenen çalışmada bebeklerin sadece anne sütü ile beslenme ve ortalama emzirilme süreleri, mama ve ek gıdaya başlangıç yaşları değerlendirildi. Eğitim düzeyi, yaş ve sahip olunan çocuk sayısı gibi anneye ait özelliklerin ilk altı ay sadece an . . .ne sütü ile beslenme süresini etkileyip etkilemediği ortaya konulmaya çalışıldı. Bulgular: Anne sütüne başlama oranı %98 iken dördüncü ve altıncı aylarda sadece anne sütü ile beslenme oranları sırasıyla %63 ve %46 olarak bulundu. Sadece anne sütü ile besleme süresi 4.671.63 ay, mamaya başlama zamanı 3.71.6 ay, ek gıdaya geçiş zamanı 5.370.8 ay, ortalama emzirme süresi 12 ay olarak tespit edildi. Eğitim düzeyi, yaş ve sahip olunan çocuk sayısı açısından altı ay sadece anne sütü ile besleme ve maksimum emzirme süreleri için anneler karşılaştırıldığında eğitim ve yaş açısından anlamlı bir ilişki bulunmadı. Üç ve daha fazla çocuk sahibi olanların sadece anne sütü ile besleme ve ortalama emzirme süreleri diğer gruba oranla istatistiksel açıdan anlamlı bulundu (p0.05). Sonuçlar: Annelerin bebeklerini ilk altı ay anne sütü ile besleme ve uzun süre emzirmeleri konusunda eğitim düzeyi ve yaşın etkili olmadığı, emzirilen çocuk sayısı arttıkça emzirme yeteneğinin geliştiği görüldü. Hastanemizde ilk altı ay sadece anne sütü ile beslenme oranlarının istenilen %50 düzeyine yaklaştığı tespit edildi. Objective: This study was conducted to determine the rates of exclusive breast feeding, the age of formula and solid food introduction and the maternal factors affecting these among neonates followed up in our Well-baby Clinic. Material and Method: Hundred children who were followed up in Well-baby Clinic between 7.4.2004 to 20.11.2006 were included in this prospective study. The duration of exclusive breast feeding and the age of introduction of solid foods or formula were recorded. The influence of maternal educational level, age and parity on exclusively breast feeding in first six months was evaluated. Results: The rate of initiation of breast feding after birth was 98%, at 4th and 6th months exclusive breast feeding rate was found to be 63% and 46% respectively. The mean duration of exclusive breast feeding and the age of introduction of formula was found to be 4.67±1.63 and 3.7±1.6 months respectively. The solid foods were introduced at a mean age of 5.37±0.8 months and the average breast feeding duration was found to be 12 months. When mothers were compared for exclusive breast feeding for six months and maximum duration of breast feeding regarding maternal educational level, age and parity, there was not a statistically significant difference for education and age. The rates of exclusive breast feeding and average breast feeding duration of mothers having three or more children were found to be statistically significantly higher than the other group (p<0.05). Conclusion: We concluded that maternal age and education did not affect the duration of breast feeding and exclusive breast feeding for six months but as the parity increased the tendency for breast feeding increased. The worldwide accepted rate of exclusive breast feeding for 6 months of age, which is found to be 50% was achieved in our hospital Daha fazlası Daha az

İlk kez tanı alan üriner sistem enfeksiyonlu olgularımızın değerlendirilmesi

Yılmaz, Barış | Vitrinel, Ayça | Akın, Yasemin | Erdağ, Gülay Çiler | Ağzıkuru, Turgut | Yılmaz, Emine

Other | 2010 | Bakırköy Tıp Dergisi6 ( 3 ) , pp.97 - 102

Amaç: Bu çalışma, hastanemizde ilk kez üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) tanısı alan 0-14 yaş arasındaki olguların klinik, demografik özelliklerini saptamak ve radyolojik bulgularını gözden geçirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: 01/02/2004 ile 03/06/2004 tarihleri arasında acil servisimize ve polikliniklerimize başvurup, ÜSE tanısı konulan 97 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Olgular, yaş gruplarına göre: Grup 1 (1-12 ay), Grup 2 (13-60 ay) ve Grup 3 (60 aydan büyük) olarak sınışanmıştır. Çalışmaya ait veriler bilgisayar ortamında SPSS 13.0 paket programı ile, Ki-kare ve Kappa korelasyon testleri kullanılarak değerlendirilmiş . . .tir. Bulgular: Hastalar arasında kız/erkek oranı 3,21’di. Yaş ortalaması 53,539,5 ay olarak belirlendi (1 ay-145 ay). Grup 1 içinde yer alan hastalar çoğunlukla ateş (%62,5) ve iritabilite gibi non-spesifik semptomlar gösterirken; daha büyük çocuklar abdominal ağrı, poliüri, disüri gibi daha spesifik belirtiler göstermekteydi. Bir yaşından küçük olgularda, ateşin görülme sıklığı %41,7olarak saptandı. E.Coli, bütün hasta gruplarında major patojen olarak tespit edildi (%78,4) ve bir yaşın üzerinde, diğer patojenlere göre ileri düzeyde anlamlı fark yaratacak kadar yüksek bulundu (p0.0001). Bir yaşın altındaki hastalarda ikinci sıradaki etyolojik ajan ise Klebsiella (%20,8) idi ve her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu (p0,0001). Grup 1 hastalarının %62’sinin, grup 2 hastalarının %52’sinin ve grup 3 hastalarının %30’unun USG görüntülemesinde patolojik bulgu saptandı. Hastalarda ateş varlığı ile renal parankim hasarı arasında veya ateş varlığı ile voiding sistouretrografide vezikoüreteral reşu (VUR) saptanması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı. Sonuç: ÜSE’nin erken teşhis ve tedavisi, yüksek morbidite nedeniyle önem taşımaktadır. 1-12 aylık ÜSE’li bebeklerin çoğunlukla ateş şikayeti ile başvurmaları nedeniyle, ateşli bebeklerde ÜSE mutlaka düşünülmelidir. Bir yaşın altında ilk kez ÜSE geçiren çocuklarda mutlaka üriner sistem ultrasonografisi uygulanmalıdır. Objective: This study was conducted to evaluate the demographic and clinical features, and radiologic findings of children between 0-14 years old with first urinary tract infection (UTI). Material and Methods: Our study included 97 children admitted to our emergency and outpatient clinics, between 01/02/2004 to 03/06/2004. The cases were classified as group1 (1-12 months), group 2 (13-60 months) and group 3 (>60 months). Data belonging to this study were evaluated by using Ki-square and Kappa corelation tests in SPSS 13.0 software. Result: Female/male ratio was 3,21. Mean age was 53,5±39,5 months (1-145 months). While patients in group 1 presented mostly with nonspecific symptoms like fever (62,5%) and irritability, older children presented with more specific symptoms like abdominal pain, polyuria, dysuria. Fever was found in 41,7% of patients younger than 1 years old. E. coli was the leading etiologic agent (78,4%) in all patients and was significantly high regarding to other pathogens in patients older than 1 years (p<0.0001). Klebsiella (20,8%) was the second most common etiologic agent in patients younger than 1 years old. Abnormal ultrasonographic (USG) imaging findings were encountered in 62%, 52% and 30% of cases in group 1, 2 and 3, respectively. There was no statistical relation between either the presence of fever and renal parenchymal damage or the presence of fever and vesicoureteral reşux (VUR) in voiding cystoureterography (VCUG). Conclusion: Early detection and treatment of UTI is important due to high morbidity . Since infants 1-12 months of age with UTI present mostly with fever, UTI should always be ruled out in infants with fever. It should be emphasized that every children less than 1 years of age with first UTI should have an urinary USG Daha fazlası Daha az

ÇOCUKLARDA ALKOLİK OLMAYAN YAĞLI KARACİĞER HASTALIĞI Non Alcoholic Fatty Liver Disease In Children

Uğraş, Mehmet | Küçük, Öznur | Biçer, Suat | Vitrinel, Ayça

Other | 2014 | Bozok Tıp Dergisi4 ( 1 ) , pp.55 - 61

Gelişen yaşam koşulları ile obezite ve komplikasyonları da artmaktadır. Alkolik Olmayan Yağlı Kara- ciğer Hastalığı (AOYKH)/ Alkolik Olmayan Steatohepatit (AOSH) gerçek prevalansı tahmin edilenin daha üzerindedir. Tanının tesadüfen konulduğu ancak çocukluk çağında nadiren de siroza neden olan bu hastalık, rutin muayene sırasında artmış ALT/AST oranı, ultrason (USG) de belirgin karaci- ğer ile tanınabilir. Karaciğer biyopsisi özellikli hastalarda tanı koymada altın standarttır. Klinik gidiş hakkında net veriler yoktur. Obezite, insülin direnci ve dislipidemi durumlarında histolojik bulgular daha ilerlemiştir ve prognoz daha kötü olab . . .ilir. İzole yağlanma en iyi prognoza sahip iken, fibrozisin eşlik ettiği hepatosit hasarı varlığında prognoz daha kötüleşmektedir. Karaciğer biyopsisi sırasında hastaların %7-16sında siroz gelişmiştir. Tedavide kilo verme ve egzersiz en önemli rolü oynamakta- dır. İlaçlar konusunda çocuklarda kesinleşmiş veriler yoktur. Obesity and its complications are increasing with improving lifestyles in our century. The prevalence of non-alcoholic fatty liver disease/ non-alcoholic steatohepatitis (NAFLD/NASH) is thought to be more than expected. The diagnosis is particularly made incidentally by finding elevated ALT/AST ratio, enlarged liver on ultrasonographic examination. But on the other hand this disease can lead to cirrhosis during childhood. Liver biopsy is gold-standart if performed among patients who fulfill some suggested criteria. There are no precise data about clinical outcome. Obesity, insülin resistance and dislipidemia are the factors that can lead to worse histolojical findings and poorer prognosis as well. Isolated steatosis has the best prognosis, whereas the prognosis gets worse when fibrosis is added to hepatocyte injury. Cirrhosis is seen in 7-16% of patients at the time of liver biopsy. weight reduction and excercising have the most important role in treatment.There is no strict data about drugs for children Daha fazlası Daha az

Eozinofilik özofajit

Gülcan, E. Mahir | Vitrinel, Ayça

Other | 2010 | Türk Pediatri Arşivi45 ( 3 ) , pp.232 - 237

Eozinofilik özofajit, giderek daha çok dikkati çekmekte olan, yeni fark edilmiş bir bozukluktur. Hastalar gastroözofageal reflü bulguları gösterirler, bilinen ya da daha karmaşık reflü tedavilerine yanıt vermezler. Endoskopik ve histopatolojik belirteçlerin yanı sıra, belirtileri içeren tanısal klavuzların geliştirilmesi, klinisyenlerin farkındalığını ve tanı koyulan eozinofilik özofajit sayısını artırmıştır. Eozinofilik özofajitin gastroözofageal reflü hastalığından klinik olarak ayrımındaki zorluklar daha belirginleşmiş ve daha bireysel tedavi seçeneklerine ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Hastaların %90’ında neden gıda alerjilerid . . .ir. Hastalığın patojenezinin daha iyi şekilde anlaşılması klinik olarak tanımlanmasını sağlayarak tanısal yeterliliği arttıracak ve sonuçta hastaların daha iyi tedavi edilmesini sağlayacaktır. Eosinophilic esophagitis is a recently recognized disorder receiving increasing attention. Patients present with symptoms of gastroesophageal reflux and are not responsive to standard or aggressive reflux medications. Development of diagnostic guidelines consisting of symptoms as well as endoscopic and histopathologic criteria has improved the awareness of clinicians and the diagnosis of eosinophilic esophagitis. The clinically challenging discrimination of eosinophilic esophagitis from gastroesophageal reflux disease has become more obvious and has avoked the need for more individualized therapy options. Food allergies are causative in more than 90% of patients. A better understanding of the pathogenesis of this disorder would improve the clinical recognition and diagnostic adequacy and ultimately provide patients with more optimal treatment options Daha fazlası Daha az

Yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde besin proteini ilişkili proktokolit: Klinik, endoskopik, histopatolojik bulgular ve tedavi

Gülcan, E. Mahir | Saf, Coşkun | Çomunoğlu, Nil | Sözübir, Selami | Cengizlier, Reha | Vitrinel, Ayça

Other | 2009 | Türk Pediatri Arşivi44 ( 3 ) , pp.89 - 93

Amaç: Alerjik proktokolit, bebeklerdeki rektal kanamanın en sık nedenidir, fakat klinik ve laboratuvar bulguları genellikle özgül değildir. Bu çalışmanın amacı, besin proteini ilişkili proktokolit tanısı alan bebeklerin klinik ve laboratuvar özelliklerini sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Kolonoskopi ve biyopsi yapılan besin proteini ilişkili proktokolitli 18 bebeğin klinik ve laboratuvar bulguları, endoskopik ve histopatolojik özellikleri ile tedaviye yanıtlarını içeren verileri incelendi. Bulgular: Bulgular başladığında ortalama yaş 8,9 hafta (4-20 hafta) idi. Bebekler belirgin rektal kanama (%11) veya çizgilenme veya nokta şeklinde kan . . .lı kaka (%89) ile başvurdu. Kanama başladığındaki beslenme şekli sedece anne sütü (%83) veya mama (%17) şeklindeydi. Laboratuvar bulguları özgül değildi. Tüm hastalara endoskopik inceleme yapıldı ve %67’sinde lenfonodüler hiperplazi, %50’sinde erozyon saptandı. Histopatolojik bulgu olarak lamina propriyada 10 büyük büyütme alanında hastaların %78’inde 60 ve üzerinde, %22’sinde 20-60 arası eozinofil tespit edildi. Annenin diyetinden alerjik proteininin çıkarılmasından (inek sütü ve/veya inek sütü ile yumurta) veya elementer mama başlanmasından sonra rektal kanamanın 48-96 saat içinde iyileştiği gözlendi. Çıkarımlar: Çalışmamız proktokolitin sıklıkla sadece anne sütü alan bebeklerde ortaya çıktığını göstermiştir. İnek sütü proteininin patojenezde rol oynayabileceği düşünülmektedir. Besin proteini ilişkili proktkolitli hastaların büyük bölümünde saptanan lenfonodüler hiperplazi ve erozyon, hastalığın özgül endoskopik bulgusu olabilir. Genellikle histolojik tanı, lamina propriyada 10 büyük büyütme alanında 60 ve üzerinde eozinofil saptanması ile uyumludur. Aim: Allergic proctocolitis is a major cause of rectal bleeding in infants, but it&#8217;s clinical features and laboratory results are often nonspecific. The aim of this study was to present clinical and diagnostic features in infants with food protein-induced proctocolitis. Material and Method: Data of 18 infants with food protein-induced proctocolitis, who had received colonoscopy and biopsy, were analyzed considering clinical and laboratory findings, endoscopical and histopathological features, and response to treatment. Results: The mean age at the onset of symptoms was 8.9 weeks (range 4-20 weeks). Infants were admitted with apparent rectal bleeding (11%) or blood streaked/dappled stool (89%). Feeding at onset of bleeding was exclusively breastfed (83%) or formula fed (17%). Laboratory findings were nonspecific. Endoscopic abnormalities were observed in all patients, and in 67%lenfonodular hyperplasias and in 50% erosions were determined. Histopathological findings were eosinophils in lamina propria of 20-60 cells/10 high power fields in 78% and of <60 cells/10 high power fields in 22%. Resolution of visible rectal bleeding was observed within 48 to 96 hours after elimination of the allergical proteins (cow&#8217;s milk and/or cow&#8217;s milk plus egg) from the mother's diet or starting to feed with elementary formula. Conclusions: Our study shows that proctocolitis occurs frequently in exclusively breastfed infants. It is speculated that allergy to cow's milk protein may play a role in the pathogenesis. In the majority of patients with food protein induced proctocolitis, lenfonodular hyperplasias and erosions may be disease specific endoscopic findings. Usually, histologicial diagnosis is compatible with eosinophils in the lamina propria of >60 cells/10 high power fields Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms