Filtreler
Çevresel skleral çökertme sonrası gelişen ön segment iskemisi

Kurtulmuşoğlu, Mine Öztürk | Dinç, Umut Aslı | Ödek, Şengül | Akata, Fikret | Hasanreisoğlu, Berati

Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 1 ) , pp.63 - 65

Ön segment iskemisi, daha çok şaşılık cerrahilerinden sonra karşılaşılan bir komplikasyon olmasına rağmen, vitreoretinal cerrahiye bağlı olarak da gelişebilmektedir. Ekstraoküler kas cerrahisi sonrasında, orak hücreli anemi, polisitemia vera gibi hematolojik hastalıklara bağlı olarak veya skleral band çökertme uygulaması sonrasında oluşabilmektedir. Ön segment iskemisi, postoperatif erken dönemde görme azlığı, ağrı, fotofobi, kornea ödemi, ön kamara reaksiyonu, hipotoni ve katarakt gelişimi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, skleral band çökertme ile birlikte uygulanan vitreoretinal cerrahi sonrasında ön segment iskemisi gel . . .işen 48 yaşındaki erkek olgu tartışılmaktadır. Although anterior segment ischemia is a more common complication of strabismus surgery, it can also be seen following vitreoretinal surgery. Predisposing factors include extraocular muscle surgery, haematological conditions such as sickle cell disease or polycythemia vera and scleral buckling. Anterior segment ischemia usually has its onset in the first postoperative days and it is characterized by vision loss, ocular pain, photophobia, corneal edema, anterior chamber reaction, hypotony and cataract formation. In this article, we discuss a 48 year-old man with anterior segment ischemia following vitreoretinal surgery combined with scleral buckling Daha fazlası Daha az

İris lezyonlarının ön segment optik koherens tomografisi ile değerlendirilmesi

Küçümen, Reciha Beril | Dinç, Umut Aslı | Yenerel, Nursal Melda | Görgün, Ebru | Kulaçoğlu, Destan Nil | Utine, Canan Aslı | Başar, Demir

Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 2 ) , pp.90 - 95

Amaç: Yeni geliştirilmiş bir cihaz olan ön segment optik koherens tomografisinin (ÖSOKT) iris lezyonlarında tanı amaçlı kullanımının araştırılması. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, çeşitli iris patolojisi bulunan 8 göze, ÖS-OKT (Visante OCT, Carl Zeiss Meditec) ile çekimler yapıldı. Olgularda tek, ikili, dörtlü ön segment, tek ve dörtlü yüksek çözünürlükte kornea taramaları gerçekleştirildi. Daha sonra, cihazın teknik olanakları kullanılarak dijital ortamda çeşitli analizler yapıldı. Bulgular: Tüm hastalarda rutin oftalmolojik muayeneyi takiben ön segmentin biyomikroskop ile fotoğrafı çekildi. ÖS-OKT çekimlerinin gerçekleştirilmesinde . . .n sonra lezyonların yatay ve dikey çapları ÖS-OKT’nin dijital pergeli kullanılarak ölçüldü ve kaydedildi; bazı olgularda lezyonun derinliği de değerlendirilebildi. İris lezyonu bulunan hastalardan dördüne köşe tümörü, ikisine iris kisti, birine nevüs,birine de Busacca nodülü ön tanısı kondu. Sonuç: Ön segment optik koherens tomografisi, iris lezyonları hakkında kalitatif ve kantita tif bilgi verebilen ve biyomikroskopi fotoğrafını tamamlayıcı yeni bir görüntüleme yöntemidir. Aim: To investigate the utilization of the anterior segment optical coherence tomography (AS-OCT) as a new device for the evaluation of iris lesions. Material and Method: In this study, AS-OCT has been performed in 8 eyes with several pathological conditions of the iris. The scan types were anterior segment single, dual, quad and high resolution cornea single and quad. The scans were analyzed digitally using the technical facilities of the machine. Results: Following routine ophthalmological examination, photodocumentation of the lesion has been made in all patients. After performing the AS-OCT, the horizontal and vertical diameters of the lesions have been measured and recorded using the digital protractor of the software; in some cases the depth of the lesion could also be measured. The prediagnose of iridocorneal angle tumor in four patients, iris cyst in two patients, iris naevus in one patient and Busacca nodules in one patient have been made. Conclusion: The anterior segment optical coherence tomography is a new imaging technique which provides qualitative and quantitative information of iris lesions and complements slit–lamp photography Daha fazlası Daha az

Farklı gözdibi patolojilerinde kızılötesi fundus otofloresansı

Ayata, Ali | Tatlıpınar, Sinan | Ünal, Melih | Erşanlı, Dilaver

Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 2 ) , pp.96 - 100

Amaç: Kızılötesi fundus otofloresansı (K-AF), gözdibi görüntülenmesinde yeni bir teknik olup ve retina pigment epitelindeki (RPE) ve kısmen de koroiddeki melaninden kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada farklı fundus patolojilerinin K-AF görüntülerinin sunulması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: K-AF görüntüleri için bir konfokal tarayıcı lazer oftalmoskop (HRA2, Heidelberg Retina Angiograph 2) kullanıldı. Fundus otofloresans görüntü kalitesini artırmak için 32 adet görüntünün ortalaması alınarak yüksek kontrastlı tek görüntü elde edildi. Tüm olgulara pupiller dilatasyon uygulandı ve cihazın kızılötesi modunda fundus net bir şekilde odakl . . .andıktan sonra indosiyanin yeşili anjiyografi modunda boya verilmeksizin fundustan yansıyan floresans görüntüleri kaydedildi. Coğrafik atrofi ve koroidal neovasküler memranla seyreden yaşa-bağlı makula dejenerasyonu, santral seröz koriyoretinopati (SSKR), idiyopatik maküla deliği, koriyoretinit ve diabetik retinopati gibi farklı fundus patolojileri olan olguların K-AF görüntüleri kaydedildi. Bulgular: Normal bir gözden elde edilen K-AF görüntüsünde optik disk ve retina damarlarında otofloresans olmadığı görülmektedir. Geri kalan alanlarda RPE’deki melanin nedeniyle maküler bölgede daha belirgin olmak üzere otofloresans izlenmektedir. Floresein anjiyografideki terminolojiye benzer şekilde K-AF ’da da hipo ve hiperotofloresans terimleri kullanılmaktadır. Gözdibi patolojisi olan tüm olgularda lezyonun karakteristiği ile uyumlu tipik K-AF görüntüleri tespit edildi. Sonuç: K-AF ile tek katlı RPE tabakasının noninvaziv olarak görüntülenmesi mümkün olabilmektedir. Bu teknikle standart fotoğraflar ve floresein anjiyografiden farklı gözdibi görüntülerinin elde edilmesi sağlanabilmektedir. K-AF, gözdibi hastalıklarında tanı ve takipte faydalı olabilecek bir tekniktir. Aim: Near infrared fundus autofluorescence (NIR-FAF) is a new technique of retinal imaging and is believed to derive from melanin in choroid and retinal pigment epithelium. The aim of the current study is to present the NIR-FAF images of different fundus pathologies. Material and Methods: A scanning laser ophthalmoscope (HRA2, Heidelberg Retina Angiograph 2) was used for NIR-AF imaging. Following pupillary dilatation, a clear focus of the retina was obtained in the infrared mode of the device, and then NIR-AF images were recorded at angiography mode without dye injection. Subjects with different fundus diseases (age-related macular degeneration with geographic atrophy or choroidal neovascular membrane, central serous chorioretinopathy, macular hole, chorioretinitis and diabetic retinopathy) were included. Results: In the NIR-AF images from a normal subject, autofluorescence was absent over the optic disc and the retinal vessels. Rest of the fundus displays autofluorescence owing to the presence of lipofuscin in RPE. Similar to the terminology in fluorescein angiography, hypo and hyperautofluorescence terms are used in NIR-AF. Typical NIR-AF images were obtained from the subjects with fundus abnormalities. Conclusion: NIR-AF allows noninvasive imaging of the single-layered RPE. This technique provides images different than standart fundus photographs and fluorescein angiography. NIR-AF may be useful in diagnosis and follow-up of ocular fundus pathologies Daha fazlası Daha az

Primer açık açılı glokomda kornea histerezisi ve göz içi basıncı ilişkisi

Yüzbaşıoğlu, Erdal | Artunay, Özgür | Öncel, Banu | Rasier, Rıfat | Şengül, E.Alper | Bahçecioğlu, Halil

Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 2 ) , pp.85 - 89

Amaç: Primer açık açılı glokomlu (PAAG) hastalarda kornea histerezisi (KH) ve göz içi basınç (GİB) ilişkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Çalışma primer PAAG’u olan hastalarla prospektif olarak gerçekleştirildi. Çalışma grubu olarak 12 kadın 16 erkek toplam 28 PAAG tanılı hasta alındı(Grup 1). Kontrol grubu olarak /- 2 diyoptri kırma kusuru dışında göz hastalığı olmayan 14 kadın 16 erkek 30 sağlıklı olgu seçildi (grup 2). Tüm hastaların göz muayeneleri yapıldı. GİB ve KH Ocular Response Analyzer (ORA, Reichert Ophthalmic Instruments, New York, USA) kullanarak gerçekleştirildi. Tüm ölçümler sabah saat 11:00 da 4 er kez yapılan ölçüm . . .lerin ortalaması olarak alındı. Parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında paired sample t testi kullanıldı. Parametreler arası ilişkilerin incelenmesinde ise Pearson korelasyon testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p0.05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Grup 1 de ortalama GİB 27.517.56 mmHg, ortalama merkezi kornea kalınlığı (MKK) 568.5025.78 ?m ve ortalama KH 8.831.97 mmHg olarak, grup 2 de ortalama GİB 15.093.59 mmHg, ortalama MKK 536.2941.15 mm ve ortalama KH 11.421.58 mmHg olarak bulundu. Glokom hastalarının MKK’ları ile kontrol grubundaki hastaların MKK’ları arasında istatistiksel fark bulunmadı (p005). Glokom grubunda MKK - KH korelasyonun da görülmemesi KH’in MKK’dan bağımsız olarak glokom hastalarında daha düşük olduğunu göstermektedir. Sonuç: KH’nin GİB’ı yüksek olan gözlerde azaldığını ve glokomun erken tanısında KH’ nin değerlendirilmesinin de anlamlı olabileceğini düşünmekteyiz Aim: To evaluate the correlation between corneal hysteresis (CH) and intraocular pressure (IOP) in primary open angle glaucoma (POAG). Material and Method: The study was planned prospectivelly with patients who have primary open angle glaucoma. Twenty eight primary open angle glaucoma patients (16 male, 12 famele) were included in the study (group 1). Thirty healthy cases were included in the study for control group who have no ocular problem except for /-2 diopters refractive error (group 2). All patients’ eyes were examined. Intraocular pressure and corneal hysteresis were measured by ocular response analyser (ORA, Reichert Ophthalmic Instruments, New York, USA). All measurements were taken as the mean of four measuring at 11 am. Paired t sample test was used in group comparison. Pearson correlation test was used in interparameters correlation. Statistical tests were performed at thew %95 confidence interval and any differences showing a p value of less than 0.05 were considered to be statistically significant. Result: The mean IOP was 27.51±7.56 mmHg, the mean CCT was 568.50±25.78 μm, and the mean CH was 8,83±1,97 mmHg in group 1. The mean IOP was 15.09±3.59 mmHg, the mean CCT was 536.29±41.15 mm , and the mean CH was 11.42±1.58 mmHg in group 2. Existance of statistically significant difference between glaucoma and control group in CCT, and no correlation between CCT – CH in glaucoma group shows that CH is lower in glaucoma patients independent of CCT. Conclusion: We believe that CH decreases in patients with high IOP, and should be taken in to consideration in early diagnose of glaucom Daha fazlası Daha az

Korneanın ektatik hastalıklarının tedavisinde kollajen çapraz bağlama - ilk deneyimlerimiz

Çakır, Hanefi | Utike, Canan Aslı

Other | 2009 | MN Oftalmoloji16 ( 3 ) , pp.153 - 159

Amaç: Kollajen çapraz bağlama tedavisi sonrası erken dönem bulgularının incelenmesi Gereç ve Yöntem: Yedi keratokonus, 1 refraktif cerrahi sonrası iyatrojenik ektazi olgusunda, kornea epiteli kaldırılıp riboflavin damla ile sature edildikten sonra 30 dakika boyunca 3mW/cm2 ultraviyole-A uygulaması yapıldı. Kornea kalınlığı 400?m olan olgularda hipotonik riboflavin çözeltisi ile kornea ödemi oluşturulduktan sonra tedavi uygulandı. Hastalar görme keskinlikleri (GK), manifest refraksiyon sferik eşdeğeri (SE), kornea topografisi, keratometri ölçümleri, kornea kalınlıkları ve konfokal mikroskopi muayeneleri ile takip edildiler. Bulgular: . . . Bir keratokonus olgusunda tedavi, kornea içi halka uygulaması ardından uygulandı. Olguların ortalama GK’lerinde anlamlı artış, refraksiyon SE’de anlamlı azalma saptandı (hepsi için p0,05). Topografik olarak kornea kurvatüründe düzelme, ortalama keratometri ölçümlerinde yaklaşık 1.0D azalma saptandı. Kornea kalınlıklarında anlamlı değişim saptanmadı (p0,51). Konfokal mikroskopide tedaviden hemen sonra anterior ve orta stromada keratositlerin tama yakın kaybı ve stroma ödemi izlendi. Keratositlerin yeniden çoğalması 6. ayda tamamlandı, stroma lifleri yoğunluğunda artış oldu. Hipotonik çözelti ile opere edilen olgulardan birinde, geçici endotel ödemi gözlendi. Kalıcı endotel dekompanzasyonu veya görmeyi etkileyecek kornea bulanıklığı gelişen olgu olmadı. Yaygın Vogt striaları olan ileri evre keratokonus olgusunda postoperatif dönemde anterior stromal fibrozis odakları saptandı. Sonuç: Kollajen çapraz bağlama tedavisi, korneanın ektatik hastalıklarının tedavisinde patofizyolojiye yönelik geliştirilmiş bir tedavi olması nedeniyle ümit verici bir yöntemdir. Aim: Evaluation of early postoperative findings after collagen cross linking treatment Material and Method: Seven keratoconus, 1 iatrogenic ectasia after refractive surgery cases underwent 3mW/cm2 ultraviolet-A application for 30 minutes, after corneal epithelium had been removed and cornea had been saturated with riboflavin. In cases with corneal thickness of <400&#956;m, procedure was done after creation of corneal edema with hypotonic riboflavin solution. Patients were followed up with their visual acuities (VA), manifest refraction spherical equivalent (SE), corneal topographies, keratometric readings, corneal thicknesses and confocal microscopy findings. Results: In 1 keratoconus case, treatment was done after intracorneal ring implantation. There was statistically significant increase in the mean VA, and decrease in refraction SE of the cases (p<0.05 for all). Improvement in the topographical curvatures and approximately 1.0D decrease in mean K readings were detected. There was no statistically significant change in corneal thickness measurements (p0.51). Confocal microscopy revealed loss of almost all keratocytes in the anterior and mid-stroma, and stromal edema, immediately after treatment. In 6th month, keratocyte repopulation was completed; stromal fiber density was increased. In 1 of the cases operated with hypotonic solution, transient endothelial edema was observed. There were no cases with permanent endothelial decompensation or corneal haze that would affect vision. In an advanced keratoconus case with diffuse Vogt striae, foci of anterior stromal fibrosis were detected postoperatively. Conclusions: As a treatment addressing the pathophysiology, collagen cross-linking treatment is an encouraging method in the treatment of corneal ectatic diseases Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms