Filtreler
Filtreler
Bulunan: 200 Adet 0.004 sn
Koleksiyon [8]
Tam Metin [2]
Yazar [20]
Yayın Türü [1]
Konu Başlıkları [20]
Yayın Tarihi [20]
Dergi Adı [20]
Yayıncı [6]
Dil [4]
Yazar Departmanı [2]
High blood pressure: An obscuring misnomer?

Aslanger, Emre | Sezer, Murat | Umman, Sabahattin

Other | 2016 | The Anatolian Journal of Cardiology16 ( 9 ) , pp.713 - 719

High blood pressure (BP) has been identified as a major risk factor for cardiovascular complications. Although two-way association between BP and hypertensive complications makes hypertension a near-ideal biomarker, BP as "the cause" for the complications of HT per se still needs more evidence. Another entirely possible hemodynamic candidate for causing hypertensive cardiovascular adverse events can be flow or its iterations, which might have escaped the attention because of its perfect correlation with pressure and harder technical measurement. In this article, we analyze the evidence in hand to compare flow- and pressure . . .-related phenomena to delineate which of the two is the dominant mediator of complications related to hypertension and should be the target for therapy. A "flow-" rather than a "pressure-" based factor, as the causative or major driving mediator of common hypertensive complications, may change our understanding of hypertension pathophysiology Daha fazlası Daha az

Avrupa birliği direktifleri doğrultusunda Türkiye'de çevresel bilgiye erişim hakkı

Güney, Necla

Other | 2010 | Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi7 ( 2 ) , pp.79 - 106

Bu tebliğ metninde, Avrupa Birliği Direktifleri doğrultusunda düzenlenen Türkiye'de çevresel bilgiye erişim hakkı aııa hatları ile ele alınarak incelenmiştir. Bu bağlamda Aarlıus Sözleşmesi'nin çevresel bilgilere erişim, çevre ile ilgili kararlara halicin katılımı ve çevre ile ilgili meselelerde yargıya başvuru konularındaki hükümleri de irdelenip, Türk hukukunda yer alan düzenlemelerin bu hükümlerle ne ölçüde benzerlik gösterdiği de ortaya konmuştur. In this paper, environmental information rights in Turkey which have been generated by EU directives, are generally discussed. In this context, provisions of Aarhus Convention about ac . . .cess to environmental information, public participation in decisions about environmental issues, access to justice in environmental matters are considered Daha fazlası Daha az

Investigating the relationship between organizational identification and work engagement and the role of supervisor support

Ötken, Ayşe Begüm | Erben, Gül Selin

Other | 2010 | Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi12 ( 2 ) , pp.93 - 118

Çalışanların organizasyonları ile duygusal vt? bilişsel bir bağ hissederek psikolojik bir köprü kurmaları, kendilerini çalıştıkları şirketin bir parçası görerek şirketle özdeşleştirmeleri, son yıllarda araştırmacıların ilgisini çeken bir konu olmuştur. Bunun en temel nedeni, çalışanların kendilerini organizasyonları ile özdeşleştirmelerinin gerek çalışan gerekse organizasyon açısından olumlu sonuçlar doğurmasıdır. Orgii(sel özdeşleşme, bireylerin kendilerini sosyal bir grup ya da kategori içinde tanımlamaları ve anlamlandırmaları sonucu yaşanan bir durumdur. Bireyler, kişisel değer, inanç ve norm larıyla uyum içerisinde olan organiz . . .asyonlarda çalışmayı tercih etmektedirler. Örgütsel davranış, iş psikolojisi ve endüstri sosyolojisi gibi alanlarda gerçekleştirilen araştırmalarda örgütsel özdeşlemenin, iş memnuniyeti, örgütsel vatandaşlık davranışı, işten ayrılma niyeti gibi tutum ve davranışlarla olan ilişkisine odaklanılırken, çalışanın işiyle bütünleşmesi üzerindeki etkisine değinihnemiştir. Son yıllarda pozitif psikolojiye olan ilginin artmasıyla beraber çalışanın işiyle bütünleşmesi (işine angaje olması) hem araştırmacılar hem de yöneticiler tarafından üzerinde önemle durulan bir konu haline gelmiştir. Çalışanın işiyle bütünleşmesi pozitif tatmin edici ve zihnin işle ilgili bir durumudur, işiyle bütünleşmiş çalışan işini yaparken yüksek seviyede bir enerji hisseder, yaptığı işte bir anlam bulur ve etrafındaki her şeyi unutacak kadar kendini işine verir. İşiyle bütünleşmiş çalışanlar işinden daha fazla tatmin duyar. Kişinin işiyle bütünleşmesini sağlayan bireysel ve işle ilgili faktörlerin yanı sıra çalışanın örgütüne yönelik duygu, inanç ve tutumları gibi faktörler de yer almaktadır. Örgütsel özdeşleme de bu etmenler arasında çalışanın kurumuna yönelik tutum, inanç ve duygu durumunu gösteren bir olgudur. Çalışan, örgütüyle özdeşleştiği yani birçok akında uyum içinde olduğu oranda yaptığı işle de bütünleşmektedir. Örgütsel özdeşleşme çalışan ile Örgüt arasındaki duygusal ve bilişsel bir bağ durumu olduğundan ve çalışanın kendini çalıştığı örgüt üzerinden tanımlaması durumunu ifade ettiğinden, bu bağ ve tanımlamanın kişinin işine yönelik duygu, tutum ve davranışlarını da etkilemesi beklenebilmektedir. Örgütsel özdeşleşme, örgüt amaç ve hedeflerine bağlılığı ve da çalışanın yaptığı işe bağlılığını yani işiyle bütünleşme durumunu etkilemektedir. Kişilerin çalıştıkları yer ile özdeşleşmelerinin, performansları üzerinde olumlu katkıları olmaktadır. Bunun bir nedeni, örgütsel özdeşleşmenin çalışanın işiyle biiıiiıı/eşmesini sağlamasıdır. Örgütsel özdeşleşme ile çalışanın işiyle bütünleşmesi arasındaki ilişkiyi irdelemek, bir kurumsal bir de işle ilgili iki farklı durumun etkileşimini görmek açısından önemlidir. Bireylerin işlerine yönelik duygu, düşünce ve tutumlarının oluşumunda, örgüt unsurunun yeri ve önemini görmek açısından örgütsel özdeşleşme ve işe bağlılık ilişkisinin irdelenmesi faydalı olacaktır. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı örgütsel özdeşleşme ve çalışanın işle bütünleşmesi arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu ilişki incelenirken çalışanın amirinden alabileceği desteğin rolü de araştırmaya dâhil edilmiştir. Gerek organizasyondan gerekse amirden ahinin sosyal desteğin çalışanların davranışları ve tutumları üzerinde önemli etkileri söz konusudur. Araştırmada, organizasyon yerine amirden alınan desteğin kullanılmasının sebeplerinden biri çalışanların şirket içerisinde sıklıkla amirleriyle etkileşim içerisinde olması ve çalışanla amiri arasındaki ilişkinin niteliğinin yüksek olması durumunda çalışanın da daha yüksek petforınaııs ve benzeri olumlu davranışlarla karşılık vermesidir. Bununla birlikte, çalışan amirini organizasyonun bir temsilcisi olarak görmekte ve çalışanın organizasyonla ilgili algısının oluşumunda amir önemli bir paya sahip olmaktadır. Bu nedenle, çalışanın amirinden aldığı desteğin çalışanın örgütsel bütünleşmesi ve işiyle özdeşleşmesi arasında önemli bir role sahip olacağı düşünülmektedir. Araştırmaya İstanbul 'da özel sektörde görev yapan 212 beyaz yakalı çalışan katılmıştır ve kolayda örn eklem kullanılmıştır. Veriler anket yöntemiyle toplanmıştır. Araştırma sonuçları çalışanın organizasyonuyla bütünleşmesi ve işiyle özdeşleşmesi arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermiştir. Buncı göre, çalışan şirketiyle kendini özdeşleştirdikçe işiyle de daha fazla bütünleşmektedir. Amirden alınan desteğin bu ilişkide şartlı değişken rolüne sahip olduğu da ortaya konulmuştur. Yöneticiler bu araştırma sonuçlarına dayanarak çalışanların organizasyon/arıyla özdeşleşmelerini sağlayacak insan kaynaklan politika ve uygulamalarını hayata geçirmelidirler. Organizasyon için pozitif bir imaj yaratacak ve çalışanların kurum kimliğini güçlendirecek programlarla örgütsel Özdeşleşmeyi de sağlamalıdırlar. Bunu sağladıklarında çalışan lamı işlerine karşı olaıı duygusal motivasyonlarım arttıracaklar ve işleriyle bütünleşmelerini sağlayacaklardır. Bununla birlikte, amirin çalışanlarına sağlayacağı desteğin önemi de göz ardı edilmemelidir. Amirler ya da yöneticiler çalışanlarına geribildirim verdiklerinde, onları önemsediklerini ve değer verdiklerini hissettirdiklerinde ve manevi destek sağladıklarında çalışanların şirket ıçın de faydalı olabilecek olumlu davranışlar ve tutumlar sergilemelerini teşvik ettiklerini unutmamalıdırlar. Although organizational identification has gained a reasonable attention and researchers investigated the relation of organizational identification with various outcomes, there is no study that investigates its possible relationship with work engagement. The purpose of the study is to investigate the relationship between organizational identification and work engagement. Social support in the organizational context has a positive influence on several attitudes and behaviors of employees. Especially, when employees receive a support from a key actor in the workplace, they reciprocate through positive outcomes. PVith this in mind, supen'isor support is examined whether it moderates the relationship between organizational identification and work engagement. Questionnaire was used as a data collection method and sample consisted of 212 employees working in private sector in Istanbul, Turkey. Results showed thai employees who identify with their organization have high levels of work engagement. Support received from supen'isor is found to have a moderating role in this relationship Daha fazlası Daha az

ÖĞRETMEN GÜDÜSEL DESTEĞİ ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME VE UYARLAMA ÇALIŞMASI

Güvenç, Hülya

Other | 2015 | Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi15 ( 1 ) , pp.129 - 145

Bu çalışmanın amacı öğrencilerin öğretmenlerinin güdüsel desteğine ilişkin algılarını belirlemek amacıyla kullanılabilecek bir ölçme aracı geliştirmektir. Bu amaçla biri ölçek geliştirme biri uyarlama olmak üzere iki ayrı çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışmalara toplam 418 lise öğrencisi ve 215 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Analizler sırasında açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizine başvurulmuş, madde ayırt edicilikleri hesaplanmış, Cronbach Alpha güvenirlik sayısı hesaplanmıştır. Çalışmalar sonunda kişisel ilişki desteği, özerklik desteği ve yetkinlik desteği alt boyutlarından oluşan ölçeğin 24 maddeden oluştuğu belirlenmişti . . .r. Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda üç boyutlu modelin hem lise hem de ortaokul öğrencileri için uygun olduğu belirlenmiştir. Ölçeğin Cronbach Alpha katsayısı lise öğrencileri için .94 ortaokul öğrencileri için. 92 olarak hesaplanmıştır. The purpose of the study is to develop a scale in order to determine the students perceptions on their teachers motivational support. For this purpose two pilot studies, one of which is to develop and the other is to adapt, were realized. 418 high school and 215 middle school students participated in the validity and reliability studies. Exploratory and confirmatory factor analysis was used. Item discriminations were tested and determined, the reliability of scale Cronbach Alpha internal consistency coefficient were calculated. In the end the scale composed of 24 items and four factors that are named as competence support, autonomy support and relatedness support is identified. Cronbach internal consistency coefficient of the whole scale was found to be .94 for high school and for .92 middle school Daha fazlası Daha az

İran’da seçim: 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türk yazılı basınında sunumu

Akdenizli, Banu

Other | 2011 | İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi0 ( 32 ) , pp.37 - 62

Bu çalışmada, 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye haber gündeminde nasıl yer aldığ, Türk yazılı basınının seçimlerle ilgili hangi konulara yer verdiği, hangi temalara değindiği, hangi kişileri ön plana çıkardığı soruları içerik analizi uygulamasına dayanarak belirlenmeye çalışılmaktadır.Çalışma, 12 Haziran 2009’la (seçim günü) ve 29 Haziran 2009 (oy sayımının kısmen tamamlandığı gün) arasında İran cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili Hürriyet, Sabah, Cumhuriyet, Radikal, Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde yer alan 630 haberi içerik analizi yöntemiyle incelemektedir. Çalışmada İran seçimlerinin Türk basınına yansımasındaki et . . .ken zaman çizelgesi, haberlere ait ana anlatılar, haber sunumunda etken çerçeveler, haberin çıkış yeri (mahreç), formatı, tonu ve seçim haberlerinin kaynaklara göre dağılımı ele alınmaktadır. Çalışma, İran seçimlerinin Türk basınındaki öyküsünün siyasi bir öykü olduğunu göstermektedir. Değişken Ortadoğu politikaları, süre giden bir nükleer program ve İran’ın büyük caddelerini kaplayan muhalif gösterilerinin bunlara eşlik eden görüntüleri, İran’ı dünya kamuoyunun manşetine taşıyan haber anlatılarıdır. Haber anlatılarında ön plana çıkan öğeler, İran’daki 2009 cumhurbaşkanlığı seçiminin sadece Türkiye için değil, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İsrail ve genel olarak Ortadoğu için önemini vurgulamaktadır. Seçimlerle ilgili haberler çoğunlukla sonuçların İran ve Türkiye için anlamının değerlendirilmesini merkez almış ve bir kez daha İslam ile Batı demokrasisi arasında uyum gibi konulara yoğunlaşmış görünmektedir. This study looks at how the Turkish press has covered the 2009 Iranian presidential election. In doing so, it examines which election substories received more coverage, how these stories are presented and whom the stories seem to evolve around the most through content analysis. The study contains 630 Iran election stories between June 12, 2009 (the day elections began in Iran) and June 29, 2009 (when the partial recount of the election was completed) from Hürriyet, Sabah, Cumhuriyet, Radikal, Zaman and Yeni Şafak newspapers. The study examines the Iranian election story timeline within the Turkish press, the main substories, how the news were framed, dateline, format, tone elements as well as which news sources provide the most coverage of the election. The study finds that the story of the Iranian election in the Turkish press is a political one. Findings suggest how significant the election was for not only Turkey, but also other countries such as the United States, the European Union, Israel and the Middle East in general. Volatile Middle East politics, a nuclear program in the making, coupled with images of protesters flooding the streets of Iran’s major cities cheering for the opposition are main storylines that made Iran headline news in the world. The overall coverage of the 2009 presidential election in Iran mostly centers around analyzing what the results mean for both Iran and Turkey, and once again on a larger scale seems to concentrate on issues such as the compatibility between Islam and the Western conception of democracy Daha fazlası Daha az

Rekürrent monostatik mandibular fibröz displazi:Olgu sunumu

Arslan, Ahmet | Duygu, Gonca | Altundal, Hatice

Other | 2007 | Ondokuz Mayıs Üniv. Diş Hekimliği Derg.8 ( 2 ) , pp.119 - 122

Konjenital bir kemik hastalığı olarak bilinen fibröz displazide medüller kemik fibröz bağ dokusu ile yer değiştirmektedir. Vaka raporumuzda rekürrent mandibular fibröz displazi olgusu anlatılmaktadır. 39 yaşındaki kadın hasta, sol mandibular kor-pustaki ağrısız şişliği sebebiyle kliniğimize başvurmuştur. Klinik ve radyolojik incelemeler sonucunda ilgili bölgede alveoler kretin vestibül yüzünde ve mandibulanın alt kenarında kemik ekspansiyonu tespit edildi. Preoperatif biyopsi yapılarak mandibular fibröz displazi teşhisi konuldu. İlgili bölge lokal anestezi altında öpere edildi ve estetik amaçla kontur düzeltilmesi yapıldı. Hastanın . . .1 yıllık kontrolünde rekürrens tespit edilmiştir. Bu dönemde hasta takibe alınmıştır ve 2 yıllık takibinde mandibular bölgede ekspansiyonda herhangi bir artışa rastlanmamıştır. Makalemizde, fibröz displazinin tedavi seçenekleri olgumuzla birlikte tartışılmaktadır. Fibrous dysplasia is a congenital condition in which normal medullary bone is gradually replaced by an abnormal fibrous connective tissue proliferation. In our report, a case of recurrent mandibular fibrous displasia is presented. 39 year old women presented to our clinic with the painless swelling on her left side of the corpus of the mandible. Clinical and radiological examinations showed bony expansion on vestibular side of the alveolar bone and the inferior side of the mandible. Preoperative biopsy named the lesion as mandibular fibrous dysplasia. Recontouring of the involved bone was performed for esthetic reasons under local anesthesia. Recurrence was observed at the first year follow-up. The patient has been kept under control for 2 years and no more progression was observed. In the present article, we aimed to report our case and to discuss the treatment choices of fibrous dysplasia Daha fazlası Daha az

Rescue cerclage in IVF pregnancies with second trimester cervical dilatation: Case report and literature review

Kumbak, Banu | Attar, Rukset | Yıldırım, Gazi | Yeşildağlar, Narter | Fıçıcıoğlu, Cem

Other | 2009 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association10 ( 4 ) , pp.244 - 247

50 yıl önce tanımlanmış olmasına rağmen servikal serklaj halen obstetrideki tartışmalı girişimlerden biridir. Acil serklaj ise dilate olmuş bir servikste membranlar prolabe olmuş iken veya prolabe olmamış iken serviksin cerrahi olarak kapatılmasıdır. Literatürde acil serklajın gebeliği uzatmadaki rolü tartışmalıdır. Özellikle IVF sonrası elde edilmiş gebeliklerde, gebelik süresinin uzatılması ve yenidoğanın yaşama şansının arttırılması çok önemlidir. Bu çalışmada ikinci trimester servikal dilatasyonu nedeniyle acil serklaj uygulanan iki IVF gebeliğinin önemli bir maternal ve neonatal morbidite olmadan terme yakın doğum ile sonuçlanm . . .asını sunuyoruz. Despite being available for over 50 years, cervical cerclage remains one of the controversial interventions in obstetrics. Rescue cerclage is the operative cervical closure of a widely dilated cervix with or without unruptured membrane prolapsus. In the literature, the effectiveness of rescue cerclage in the prolongation of pregnancy is debatable. Prolongation of pregnancy and improvement of neonatal survival is of utmost importance in pregnancies achieved by in vitro fertilization (IVF). We report here two IVF pregnancies with second trimester cervical dilatation treated with rescue cerclage and who delivered healthy babies near term without maternal and neonatal morbidities Daha fazlası Daha az

Çağdaş bir kültür sosyoloğu: Muzaffer Tufan

Bayrakdar, Mehmet

Other | 2014 | Felsefe Dünyası0 ( 59 ) , pp.3 - 14

Bu makalede kısaca Gotivar asıllı bir Türk sosyoloğu Muzaffer Tufanın (1936-2012) genel olarak Türk kültürü ve özellikle de Balkan Türk kültürüne bakışını tanıtmak ve onun Türk kültürünün birliğine yönelik fikirlerini değerlen- dirmektir. Dans cet article nous voulons presénter la vue dun sosiologue Turque, dorigine de Gostivar, Muzafar Tufan (1936-2012) sur la culture Turque en général et la culutre Turque Balkanique en particulier et évaluer ses idées sur lunité de la culture Turque.

Hastanemiz sağlam çocuk polikliniğinden izlenen bebeklerde anne sütü ile beslenme durumu

Telatar, Berrin | Vitrinel, Ayça | Akın, Yasemin | Cömert, Serdar

Other | 2008 | Bakırköy Tıp Dergisi4 ( 4 ) , pp.144 - 147

Amaç: Bu çalışma hastanemizde doğan ve sağlam çocuk polikliniğinden izlenen bebeklerin sadece anne sütü ile beslenme sürelerini, mama ve ek gıda başlanma yaşlarını ve bunları etkileyen anneye ait özellikleri araştırmak amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: 7.4.2004-20.11.2006 tarihleri arasında Sağlam Çocuk Polikliniği’nde iki yıl süre ile izlenen 100 bebek çalışmaya alındı. Prospektif olarak düzenlenen çalışmada bebeklerin sadece anne sütü ile beslenme ve ortalama emzirilme süreleri, mama ve ek gıdaya başlangıç yaşları değerlendirildi. Eğitim düzeyi, yaş ve sahip olunan çocuk sayısı gibi anneye ait özelliklerin ilk altı ay sadece an . . .ne sütü ile beslenme süresini etkileyip etkilemediği ortaya konulmaya çalışıldı. Bulgular: Anne sütüne başlama oranı %98 iken dördüncü ve altıncı aylarda sadece anne sütü ile beslenme oranları sırasıyla %63 ve %46 olarak bulundu. Sadece anne sütü ile besleme süresi 4.671.63 ay, mamaya başlama zamanı 3.71.6 ay, ek gıdaya geçiş zamanı 5.370.8 ay, ortalama emzirme süresi 12 ay olarak tespit edildi. Eğitim düzeyi, yaş ve sahip olunan çocuk sayısı açısından altı ay sadece anne sütü ile besleme ve maksimum emzirme süreleri için anneler karşılaştırıldığında eğitim ve yaş açısından anlamlı bir ilişki bulunmadı. Üç ve daha fazla çocuk sahibi olanların sadece anne sütü ile besleme ve ortalama emzirme süreleri diğer gruba oranla istatistiksel açıdan anlamlı bulundu (p0.05). Sonuçlar: Annelerin bebeklerini ilk altı ay anne sütü ile besleme ve uzun süre emzirmeleri konusunda eğitim düzeyi ve yaşın etkili olmadığı, emzirilen çocuk sayısı arttıkça emzirme yeteneğinin geliştiği görüldü. Hastanemizde ilk altı ay sadece anne sütü ile beslenme oranlarının istenilen %50 düzeyine yaklaştığı tespit edildi. Objective: This study was conducted to determine the rates of exclusive breast feeding, the age of formula and solid food introduction and the maternal factors affecting these among neonates followed up in our Well-baby Clinic. Material and Method: Hundred children who were followed up in Well-baby Clinic between 7.4.2004 to 20.11.2006 were included in this prospective study. The duration of exclusive breast feeding and the age of introduction of solid foods or formula were recorded. The influence of maternal educational level, age and parity on exclusively breast feeding in first six months was evaluated. Results: The rate of initiation of breast feding after birth was 98%, at 4th and 6th months exclusive breast feeding rate was found to be 63% and 46% respectively. The mean duration of exclusive breast feeding and the age of introduction of formula was found to be 4.67±1.63 and 3.7±1.6 months respectively. The solid foods were introduced at a mean age of 5.37±0.8 months and the average breast feeding duration was found to be 12 months. When mothers were compared for exclusive breast feeding for six months and maximum duration of breast feeding regarding maternal educational level, age and parity, there was not a statistically significant difference for education and age. The rates of exclusive breast feeding and average breast feeding duration of mothers having three or more children were found to be statistically significantly higher than the other group (p<0.05). Conclusion: We concluded that maternal age and education did not affect the duration of breast feeding and exclusive breast feeding for six months but as the parity increased the tendency for breast feeding increased. The worldwide accepted rate of exclusive breast feeding for 6 months of age, which is found to be 50% was achieved in our hospital Daha fazlası Daha az

Kronik karaciğer hastalığı olan çocukluklarda doğal antikoagülan düzeyleri

Gülcan, E. Mahir | Kutlu, Tufan | Erkan, Tülay | Çokuğraş, Figen Çullu

Other | 2010 | Türk Pediatri Arşivi45 ( 3 ) , pp.238 - 241

Amaç: Bu çalışmanın amacı, kronik karaciğer hastalığı olan çocuklarda doğal antikoagülan düzeylerini araştırmak, karaciğer hastalığının derecesinin saptanmasında bir gösterge olarak kullanılabilirliğini belirlemekdir. Gereç ve Yöntem: Hepatit B’ye bağlı kronik hastalığı olan 44 çocuk (26 kronik hepatit, 18 siroz) ile 20 sağlıklı kontrolün protein C, protein S ve antitrombin seviyeleri, sırası ile otomatik fonksiyonel pıhtılaşma yöntemi, otomatik fonksiyonel yöntem ve kromojenik yöntem ile ölçüldü. Bulgular: Sirozlu grubun protein C değerleri kronik hepatitli olgularınki ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede . . .düşük bulundu. Bu iki grup arasında protein S ve antitrombin düzeylerinde anlamlı bir fark yoktu. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında kronik karaciğer hastalarında her üç doğal antikoagülan düzeyi anlamlı derecede düşük saptandı. Çıkarımlar: Kronik karaciğer hastalığı olan çocuklarda doğal antikoagülanlarda azalma yaygındır ve protein C seviyeleri hepatoselüler hasarın bir göstergesi olarak kulanılabilir. Aim: The aim of this study was to evaluate the serum levels of natural anticoagulants and their possible role as a marker in determining the severity of liver disease. Material and Method: Protein C, protein S and antithrombin levels were measured in 44 children with hepatit B-related chronic liver disease (26 chronic hepatitis, 18 cirrhosis) and in 20 healty controls using an automated functional clotting assay, automated functional assay and chromogenic assay, respectively. Results: In comparison with chronic hepatitis patients, cirrhotics had significantly decreased protein C levels. There was no significant difference in protein S and antitrombin levels between these two groups. All anticoagulants were significantly reduced in chronic liver patients in comparison to the control group. Conclusions: In children with chronic liver disease, reduction of natural anticoagulants is common, and protein C levels may used as a marker of hepatocellular damage Daha fazlası Daha az

A sexually transmitted disease: History of AIDS through philately

Vatanoğlu, | Ataman, Ahmet Doğan

Other | 2010 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association11 ( 1 ) , pp.192 - 196

Geçtiğimiz yüzyıl ortaya çıkan yeni hastalıklardan birisi AIDS’tir. Kısa sürede çağımızın en tehlikeli hastalığı haline gelen AIDS, ilk kez 1981’de ABD’de kaposi sarkoma (kemik, kıkırdak, deri ve lifli dokularda tutunan bir kanser türü) adlı bir hastalığın olağandışı artışı sonucunda tespit edildi. “Edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu” sözcüklerinin İngilizce baş harflerinden oluşan AIDS, birkaç yıl içinde dünyanın dört bir köşesine yayılarak ölümcül bir salgın boyutuna ulaştı. BM’nin geçen yıl yayınladığı rapora göre, dünyada 40 milyona yakın insan AIDS’in pençesinde boğuşuyor. Bu yeni hastalığın farkına varılmasından dört y . . .ıl sonra, hastalığa sebep olan ve cinsel ilişkiyle, kan yoluyla ve anneden bebeğe geçerek insandan insana bulaşan HIV virüsü tanımlandı. Bu yazıda, tematik filateli yoluyla HIV virüsünün keşfinin öyküsü anlatılamaktadır. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2011; 12: 192-6) AIDS has become the new plague; a disease that is not only physically and psychologically debilitating, but culturally and socially devastating as well. Like the plague, AIDS has caused fear, prejudice and even panic in society. Although there are remarkable improvements in the diagnosis and treatment of the disease, AIDS continues its grim passage around the globe. After a slight downturn in the early 1990&#8217;s, it then returned with a vengeance. By the end of the 20th century, AIDS was reliably estimated to have caused over 20 million deaths throughout the world. At the same time, 40 million people were estimated to be HIV positive. This paper provides an overview of the history of AIDS, including the discovery and its progress in the world through philately. Philately is the study of stamps and postal history and other related items. Philately involves more than just stamp collecting, it contains the study of the design and educational impact of a philatelic material. We have presented AIDS stamps produced world-wide to emphasize the history of AIDS. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2011; 12: 192-6 Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms