Filtreler
Filtreler
Bulunan: 92 Adet 0.001 sn
Koleksiyon [5]
Tam Metin [1]
Yazar [20]
Yayın Türü [4]
Konu Başlıkları [20]
Yayın Tarihi [13]
Dergi Adı [7]
Dil [2]
Yazar Departmanı [1]
Keratokonusta femtosaniye laser yardımıyla kornea içi halka (Keraring) takılması

Küçümen, Raciha Beril | Başar, Demir | Alimgil, Murat Levent

Article | 2009 | Türk Oftalmoloji Dergisi39 ( 2 ) , pp.96 - 102

AMAÇ: Keratokonuslu hastalarda femtosaniye laser yardımıyla takılan kornea içi halka (Keraring) ameliyatının sonuçlarını araştırmak. Gereç YÖNTEM: Klinik ve topografik olarak keratokonus tanısı konmuş 10 hastanın 12 gözü çalışmaya dahil edildi. Olgularda femtosaniye laser ile kornea tüneli oluşturulmasını takiben kornea içi halkalar implante edildi. Bir göze 210 derecelik tek Keraring 1 göze 90 derecelik çift Keraring, 1 göze 120 derecelik çift Keraring, 9 göze 160 derecelik çift Keraring takıldı. Olguların ameliyat öncesi ve sonrası refraksiyonu, düzeltilmemiş ve en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri, kornea topografileri ve ön se . . .gment optik koherens tomografileri değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 32.5 9.4 seneydi. Operasyonun femtosaniye laser ve implantasyon aşamalarında komplikasyona rastlanmadı. Düzeltilmemiş görme keskinliği, ameliyat öncesi ortalama 0.095 0.095 ( 0.01-0.3) ’den, 6. ayda 0.30 0.19 (0.1-0.67) ’a yükseldi ve aradaki fark ileri derecede anlamlı bulundu (p0.002). En iyi düzeltilmiş görme keskinliği, ameliyat öncesinde ortalama 0.40 0.30 ( 0.16-1.0) iken, 6. ayda 0.55 0.23 (0.2-1.0) olarak saptandı ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p0.02). Sferik refraksiyon, ameliyat öncesinde ortalama -4.42 4.11 dioptri (D) (-14.00,0.25 D) iken, 6. ayda -1.13 1.39 D (-3.5,1.0D) olarak tesbit edildi. Preoperatif sferik refraksiyon ile postoperatif 6. ayın sferik refraksiyonu arasındaki fark ileri derecede anlamlı bulundu (p0.003). Silindirik refraksiyon ameliyat öncesinde ortalama -4.60 2.74 D (-9.75, -0.50 D) iken 6. ayda -1.67 1.38 D (-4.50, 0.00 D) olarak bulundu. Preoperatif astigmatizma ile postoperatif 6. ayın astigmatizması arasındaki fark istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı bulundu (p 0.005). Refraksiyon değerinin sferik ekivalanı preoperatif -5.96 4.12 (-15.00, -1.00 D) dioptriden 6. ayda -1.93 1.32 D’ye (-4.25, 0.50 D) değişti, bu değişiklik te ileri derecede anlamlı idi (p0.002). SONUÇ: Femtosaniye laser yardımıyla takılan kornea içi halka ameliyatı keratokonus hastalığında görme keskinliğini artıran etkili ve emniyetli bir tedavi yöntemdir. PURPOSE: To report results of femtosecond laser assisted intrastromal corneal ring segment (Keraring) implantation in patients with keratoconus. Material-METHODS: Twelve eyes of 10 patients with clinically and topographically verified keratoconus have been included in the study. Intrastromal corneal ring segments were implanted following tunnel creation by femtosecond laser. In one eye a single 210° Keraring segment has been implanted, one eye received double 90° Keraring segments, another eye received double 120° Keraring segments and 9 eyes received double 160° Keraring segments. RESULTS: Mean age of patients was 32. 5 ± 9.4 years. No complication has occured during femtosecond laser and implantation stages of the operation. Mean uncorrected visual acuity has increased from 0.095 ± 0.095 ( 0.01-0.3) preoperatively to 0.30 ± 0.19 (0.1-0.67) at 6th postoperative month and this was statistically high significant (p0.002). Mean best corrected visual acuity increased from 0.40 ± 0.30 ( 0.16-1.0) preoperatively to 0.55 ± 0.23 (0.2-1.0) at 6th postoperative month and this was statistically significant (p0.02). Mean preoperative spherical refraction was -4.42 ± 4.11 diopters (D) (-14.00,0.25 D) whereas mean postoperative spherical refraction at 6th month was -1.13 ± 1.39 D (-3.5,1.00 D). Difference between mean preoperative spherical refraction and mean postoperative spherical refraction was statistically high significant (p0.003). Mean preoperative cylindrical refraction was -4.60 ± 2.74 D (-9.75, -0.50 D) and mean postoperative cylindrical refraction at 6th month was -1.67 ± 1.38 D (-4.50, 0.00 D), their difference was found to be statistically high significant (p 0.005). Mean preoperative spherical equivalence has changed from -5.96 ± 4.12 D (-15.00, -1.00 D) to -1.93 ± 1.32 D (-4.25, 0.50 D) at 6th postoperative month and this was also statistically high significant (p0.002). CONCLUSION: Femtosecond laser assisted intrastromal corneal ring segment implantation (Keraring) is a safe and effective method for the correction of keratoconus Daha fazlası Daha az

Uyum teorileri ve presbiyopi

Unite, Canan Aslı

Other | 2011 | Glokom Katarakt6 ( 1 ) , pp.1 - 10

Uyum, gözün odak mesafesini uzak cisimlerden yakın cisimlere değiştirebilme kabiliyetini sağlayan, gözün refraktif gücünündeki dioptrik değişikliktir. Presbiyopi, uyum aralığının daralması nedeniyle gözün yakın noktasının gözden uzağa gerilemesidir. Siliyer cisim, siliyer kas, koroid, anterior ve posterior zonüler lifler, lens kapsülü ve kristalin lens, gözün uyum anatomisini oluşturur. Vitreus cisminin rolünü hem destekleyen hem karşı çıkan görüşler mevcuttur. Uyum kabiliyeti ve mekanizması omurgalılar arasında, yaşadıkları çevresel/görsel koşullar ve uyum gereksinimleri kadar çok farklılıklar gösterir. Uyum mekanizması üzerinde on . . .dördüncü yüzyıldan bu yana çalışılmaktadır. Günümüzde yaygın olarak kabul gören Helmholtz’un “Kristalin Lens Elastisite Teorisi”ne göre, uyum manevrası sırasında siliyer kas anteriora ve iç eksene doğru kasılır. Zonüllerin gerilim lifleri, tüm sistem için bir makara veya çıkrık görevi görerek, gerilim kuvvetini posterior zonüllere aktarır; ve anterior zonüler lifler 360 gevşer. Kristalin lens, kendi elastisitesi ile şişkinleşir. Anterior lens yüzeyi eğimi artar, eğrilik yarıçapı azalır ve verteksi öne yerdeğiştirir. Posterior lens yüzeyi eğimi de hafifçe artar, fakat kendi yerinde kalır. Böylece lens merkezde kalınlaşır. Hiçbir zaman lensin ön yüzeyi, arka yüzeyden daha dik olmaz. Glasser ve ark., makak maymunlarında, cerrahi anestezi altında göze giden parasempatik yolları elektriksel olarak uyararak uyum mekanizmasını in vivo ortamda incelemişler ve Helmholtz’un uyum teorisini kanıtlamışlardır. Artan yaşla birlikte tüm uyum yapılarında değişiklikler meydana gelmekle birlikte, presbiyopi gerçekleşmesinde lens ve kapsül temelli değişiklikler en büyük rolü oynamaktadır. Accommodation is the dioptric change in the refractive power of the eye, so that the eye can change its point of focus from distance to near. Presbyopia is the receding of the eye’s near point away from the eye, due to narrowing of the accommodative amplitude. Ciliary body, ciliary muscle, choroid, anterior and posterior zonular fibers, lens capsule and crystalline lens make up the accommodative anatomy of the eye. The role of the vitreus is both supported and opposed by different theories. The ability and mechanism of accommodation vary among vertebrates, as much as their environmental/visual circumstances and accommodative needs do. The accommodative mechanism has been studied since fourteenth century. Currently widely accepted Helmholtz’s “Crystalline Lens Elasticity Theory” states that during accommodative maneuver, ciliary muscle contracts anteriorly and towards the axis of the eye. Zonullar tension system works as a pulley for the entire system and transfers the tension force to the posterior zonules, so that the anterior zonules are relaxed for 360°. The crystalline lens becomes more spherical with its own elasticity. The anterior lenticular curvature increases, radius of curvature decreases and the vertex displaces anteriorly. Posterior lenticular curvature also increases slightly, but remains in its own place. Thus, the lens is thickened centrally. The anterior surface never becomes steeper than the posterior surface. Glasser et al have proved the Helmholtz’s theory of accommodation by studying the accommodative mechanism in vivo in rhesus monkeys, by electrically stimulating the parasympathetic pathways under surgical anesthesia. Although age related changes take place in all accommodative structures, lens and capsule based changes have the greatest role in the occurence of presbyopia Daha fazlası Daha az

Anterior segment optical coherence tomography assessment of stromal pocket and opaque bubble layer in femtosecond laser assisted laser in situ keratomileusis

Küçümen, Raciha Beril | Dinç, Umut Aslı | Yenerel, Nursal Yelda | Görgün, Ebru | Çiftçi, Ferda

Article | 2012 | Glokom Katarakt7 ( 3 ) , pp.159 - 162

Amaç: Femtosaniye lazerle flep oluşturulurken meydana gelen stroma cebi ve opak kabarcık tabakası gelişiminin (OPKT) ön segment optik koherens tomografisi (ÖS-OKT) ile analiz edilmesi. Gereç ve Yöntemler: Femtosaniye lazer yardımıyla yapılan lazer in situ keratomileusis (LASİK) ameliyatı esnasında flep-OPKT-cep ilişkisini incelemek amacıyla 10 hastanın 20 gözü flep oluşturulmasından hemen sonra ÖS-OKT ile geriye dönük olarak incelendi. Yüksek çözünürlüklü kornea görüntüleri 4 kadranda kaydedildi ve yazılımdaki flep aracı ile analiz edildi. Bulgular: Hastaların (3 kadın, 7 erkek) yaş ortalaması 42.06.2 yıldı. Ameliyat öncesi ve sonra . . .sı komplikasyon gelişmedi. OPKT cep formasyonu olmayan hastalarda gözlendi; ortalama OPKT kalınlığı 251?m ve ortalama OPKT derinliği 393.8 ?m idi. On hastada cep oluşumu önceden programlanmıştı; bu gözlerden üçünde cebin güçlükle saptanabilecek kadar küçük oluştuğu gözlendi. Stroma cebi olan hastalarda az miktarda OPKT'nin limbusa kadar yayıldığı gözlemlendi. Ortalama cep kalınlığı 85 ?m ortalama cep derinliği 301.2 ?m idi. Sonuç: ÖS-OKT, LASİK prosedürlerinden hemen sonra flep-OPKT-cep ilişkilerini in vivo değerlendirmek bakımından faydalı bir gereçtir. Femtosaniye lazer yardımıyla yapılan LASİK ameliyatında fleple bağlantılı stroma cebinin varlığı OPKT oluşumunu anlamlı olarak azaltmaktadır. Purpose: To analyze the stromal pocket and opaque bubble layer (OBL) formation during femtosecond laser flap creation using the anterior segment optical coherence tomography (AS-OCT). Materials and Methods: During femtosecond laser assisted laser in situ keratomileusis (LASIK), 20 eyes of 10 patients were examined prospectively by AS-OCT to evaluate the flap-OBL-pocket relations immediately after flap creation. High resolution corneal images in four quadrants were recorded and analyzed using the software's flap tool. Results: The mean age of the patients (3 women, 7 men) was 42.06.2 years. No preoperative or postoperative complications were observed. An OBL was observed in 10 eyes without pocket formation; the mean OBL thickness was 251 μm, and the mean OBL depth was 393.8 μm. Pocket formation was programmed to be performed on 10 eyes; it was rudimentary and could hardly be detected in 3 eyes by AS-OCT. In eyes containing stromal pocket, a lower amount of OBL was also found to expand to the limbus. The mean pocket thickness was 85 μm and the mean pocket depth was 301.2 μm. Conclusion: AS-OCT is a useful tool to evaluate the flap-OBL-pocket relations in vivo immediately after femtosecond laser during LASIK procedures. The presence of flap related stromal pockets significantly decrease OBL formation in femtosecond laser assisted LASIK Daha fazlası Daha az

Göz Kapağındaki Nüks Bazal Hücreli Karsinomlarda Dondurulmuş Kesit Denetimli Eksizyonun Önemi

Şahan, Berna | Çiftçi, Ferda | Özkan, Ferda | Öztürk, Vildan

Article | 2016 | Türk Oftalmoloji Dergisi46 ( 6 ) , pp.277 - 281

Amaç: Göz kapağındaki nüks bazal hücreli karsinom (BHK) olgularında yeniden nüks görülmemesi için dondurulmuş kesit denetimli cerrahi eksizyon yapılmasının önemini vurgulamaktır.Gereç ve Yöntem: Kapak tümörü saptanarak farklı merkezlerde farklı yaklaşımlarla cerrahi eksizyon uygulanmış olan ve nüks ile kliniğimize başvuran 35 olgunun 35 gözü çalışma kapsamına alındı. Tüm olgularda kitleler sağlam görünen sınırın 1-2 mm dışından eksize edilerek dondurulmuş kesit denetimi için patolojik incelemeye gönderildi. Sağlam cerrahi sınıra ulaşıldıktan sonra tüm olgulara greft ve flep kullanılarak kapak rekonstrüksiyonu yapıldı. Bulgular: Olgu . . .ların 21'i (%60) erkek, 14'ü (%40) kadındı ve yaş ortalaması 63,414,2 idi. Sağlam cerrahi sınıra ulaşılana kadar 11 olguda bir kez, 12 olguda iki kez, 8 olguda üç ve 4 olguda ise dört defa dondurulmuş kesit denetimi incelemesi için doku gönderildi ve tüm örnekler BHK olarak raporlandı. Tüm olgulara greft ve flep kullanılarak kapak rekonstrüksiyonu yapıldı. Ameliyattan sonra 1-8 yıllık (ortalama: 4,3 yıl) takip süresince 2 (%5,7) olguda nüks oldu ve tekrar cerrahi uygulandı; 33 (%94,3) olguda ise nüks saptanmadı.Sonuç: Göz kapağındaki nüks BHK olgularında, dondurulmuş kesit denetimli cerrahi ile düşük nüks oranları temin etmek mümkündür. Objectives: To show the importance of frozen section-controlled excision to avoid the re-recurrence of recurrent basal cell carcinoma (BCC) of the eyelids. Materials and Methods: Thirty-five cases who underwent eyelid tumor excision in different centers and were admitted to our clinic with recurrent eyelid tumors. Recurrent tumors were resected by excision 1-2 mm from the tumor's visible margin and sent to pathology for frozen section examination. Eyelid reconstructions with flap and graft were performed after confirming that the surgical margins were negative. Results: Twenty-one (60%) of our patients were male and 14 (40%) were female. Median age of our group was 63.4±14.2 years. Excision and sending the excised material for frozen section control was performed once for 11 patients, 2 times for 12 patients, 3 times for 8 patients and 4 times for 4 patients to confirm that the surgical margins were clean. All pathology samples were reported as BCC. All patients had eyelid reconstruction with flap and graft. Recurrence was detected in 2 patients (5.7%) during 1 to 8 years (mean 4.3 years) of follow-up and those patients were reoperated; no recurrence was detected in the remaining 33 patients (94.3%). Conclusion: Frozen section control can provide low re-recurrence rate in patients with recurrent BCC of the eyelids Daha fazlası Daha az

Dakriyosistorinostomi ameliyatlarında başarıyı sağlayan ipuçları

Çiftçi, Ferda | Öztürk, Vildan

Article | 2007 | Türk Oftalmoloji Dergisi37 ( 1 ) , pp.73 - 80

İçerik : Dakriyosistorinostomi (DSR) ameliyatlarında başarıyı sağlayan ipuçları öncelikle komplikasyonların önlenmesidir. Komplikasyonlar basit veya karmaşık olabilir. ameliyat sırasında. postoperatif erken ya da geç dönemde ortaya çıkabilir. DSR sırasında ameliyatı zorlaştıran ve başarı yüzdesini düşüren en önemli komplikasyon kanamadır. Kanamaya meyilli hastalar için preoperatif önlemler alındıktan sonra. ameliyat sırasında anestezi seçimi. cilt kesisinin şekli. kemik pencere oluşturulması ve mukoza kesisi sırasında uygulanacak önlemler. kanamayı azaltarak iyi sonuç alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca hastanın lakrimal sistemindeki t . . .ıkanıklık seviyesi ve buna göre cerrahi yöntemin seçilmesi. sonucu etkileyen faktörlerden biridir. Kanalikül veya birleşik kanalikül seviyesindeki tıkanıklıklarda anastomoz ile birlikte uzun süreli silikon intübasyonu nüksleri engellemektedir. Başarılı bir DSR anastomozu için mukoza fleplerinin büyük olması ve enaz 8 mm açık kanalikül olması gerekmektedir. Bu yazıda DSR ameliyatlarından önce. ameliyat sırasında ve sonrasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vurgulanmıştır. Content : Prevention of complications indicates the success of DCR operations at the first step. Complications can be simple or complex. can be per-operatively. early or late post-operatively. The most important complication which decreases the success rate and hardens the operation during the DSR is hemorrhage. After taking pre-operatively precautions for the patients who are prone to hemorrhage. selection of anesthesia and skin incision type. forming the bone window. taking measures during anastomosis provide good results by reducing the hemorrhage. Besides. selection of the surgical approach due to the lacrymal duct obstruction level of the patient effects the outcomes of this operation. Silicon tube intubation in addition to anastomosis for the obstructions on the plane of canaliculi or common canaliculus. prevents from recurrences. There should be wide mucosal flaps and at least 8mm length of patent canaliculi for a successful DCR anastomosis. Hence. the essential points that should be considered pre/per/post-operatively to DCR operations are emphasized in this articl Daha fazlası Daha az

Imaging Capsular Block Syndrome with Anterior Segment Optical Coherence Tomography

Küçümen, Raciha Beril | Marangoz, Deniz | Şimşek, İlke Bahçeci

Article | 2018 | Glokom Katarakt13 ( 3 ) , pp.124 - 129

Purpose: To evaluate patients prediagnosed with capsular block syndrome (CBS) using slit-lamp adapted anterior segment optical coherencetomography (SL-OCT) prospectively.Materials and Methods: The eyes of the patients with decreased vision following phacoemulsifi cation and intraocular lens (IOL) implantationprediagnosed as capsular block syndrome were included. Following ophthalmological examination with pupillary dilation, SL-OCT imagingwas performed.Results: The study included 17 eyes of 17 cases with late onset CBS. The mean period of time between cataract operation and CBS diagnosiswas 66.5 31.6 months ( range 5 to 120 months). . . . The interspace between posterior surface of the IOL and posterior capsule was hyporefl ectivein six cases and hyperrefl ective in other cases. The mean posterior displacement of posterior capsule was 1.02 0.74 mm (ran ge 0.35 to 2.17mm) at the deepest location. Except for three cases all were treated with Neodymium:YAG (Nd:Y AG) laser posterior capsulotomy.Conclusion: Late-onset CBS can be seen years after phacoemulsifi cation surgery and is thought to be occurred by the liquefi ed retained corticalmaterial. Also, this condition may be misdiagnosed as IOL opacifi cation. SL-OCT is a useful and supportive method in the demonstration anddifferential diagnosis of CBS. Amaç: Kapsüler Blok Sendromu (KBS) ön tanısı konulan olguların biyomikroskop ile birleştirilmiş Ön Segment Optik Koherens Tomografi si(ÖS-OKT) ile prospektif olarak değerlendirilmesi.Gereç ve Yöntemler: Fakoemülsifi kasyon ve göz içi lensi (GİL) implantasyonu sonrası görmede azalması olan, KBS ön tanısı koyulan olanhastalar çalışmaya dahil edildi. Pupilla dilatasyonu öncesi ve sonrası yapılan oftalmik muayene ardından ÖS-OKT ile ön segment görüntülemesiyapıldı.Bulgular: Çalışma geç başlangıçlı KBS olan 17 hastayı kapsamaktadır. Katarakt ameliyatı ile KBS tanısı arasında geçen süre ortalama 66.5 31.6 ay (dağılım 5 ve 120 ay) idi. Arka kapsülün posteriorda yer değişimi en derin noktada 1.02 0.74 mm (dağılım 0.35 ve 2.17 mm) olarakölçüldü. GİL arka yüzeyi ve arka kapsül arasındaki boşluk 6 olguda hiporefl ektif, diğerlerinde hiperrefl ektif olarak izlendi. Üç vaka dışındatamamına Neodymium:YAG laser arka kapsulotomi uygulandı.Sonuç: Geç dönem KBS, fakoemülsifi kasyon ameliyatından yıllar sonra görülebilmekte ve likefi ye korteks materyaline bağlı olduğudüşünülmektedir. Aynı zamanda, bu durum GİL’in opaklaşması olarak yanlış tanı alabilir. ÖS-OKT, KBS’nin gösterilmesi ve ayırıcı tanısındafaydalı destekleyici bir görüntüleme yöntemidir Daha fazlası Daha az

Deneysel akut retinal iskemi modelinde memantin uygulamasının nöron koruyucu etkisi ve hiperbarik oksijen tedavisi ile karşılaştırılması - histopatolojik ve immunohistokimyasal inceleme

Erdenöz, Serkan | Yiğit, Ulviye | Oba, Ersin | Uslu, Ünal | Cumbul, Meltem | Çağatay, Halil Hüseyin | Aktaş, Şamil

Article | 2012 | Retina-Vitreus20 ( 3 ) , pp.185 - 192

Amaç: Deney hayvanlarında oluşturulan akut retinal iskemi modelinde, NMDA reseptör antagonisti olan Memantinin infüzyon yoluyla verilmesinden sonra retina gangliyon hücrelerindeki nöroprotektif etkilerinin değerlendirilmesi ve hiperbarik oksijen tedavisi ile karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 24 adet, Wistar cinsi, albino, 4-6 aylık, yaklaşık 200-300 gr. ağırlığındaki sıçanlar kullanıldı. Kontrol grubu hariç tüm deneklere iskemi-reperfüzyon modeli uygulandı. Gözlerine sadece sham uygulanan, herhangi bir tedavi verilmeyen ve 3. haftada sakrifiye edilen denekler (Kontrol grubu- K; 6 denek). İskemi sonrasındaki ilk . . . saat içinde intavenöz olarak 25 mg/kg Memantin infüzyonu tedavisine alınan 3. haftada sakrifiye edilen denekler (Memantin grubu-M; 6 denek). İskemiyi takiben ilk 2 saat içinde tedavisine başlanan ve 9 gün süreyle hiperbarik oksijen tedavisi uygulananan ve 3. haftada sakrifiye edilen denekler (Hiperbarik oksijen grubu-HBO; 6 denek). Akut retinal iskemi uygulanan ancak tedavi uygulanmayan ve 3. haftada sakrifiye edilen denekler (Akut retinal iskemi grubu-ARI; 6 denek). Kardiyak perfüzyon işlemi ile sakrifiye edilen deneklerin gözleri enüklee edildikten sonra stereolojik inceleme ile retina gangliyon hücre sayımı (RGH) sayımı ve Terminal deoxynucleotidyl transferase (Tdt)-mediated dUTP-biotin nick end-labeling (TUNEL) yöntemi ile apoptotik indeks analizi yapıldı. Bulgular: Memantin ve HBO gruplarıyla, kontrol grubu arasında RGH sayısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmazken, bu iki grupla ARI grubu arasında anlamlı fark saptandı. Apototik indekslerin karşılaştırılmasında da Memantin ve HBO grupları arasında anlamlı fark saptanmadı. Yine apoptotik indeks karşılaştırmasında HBO ve Memantin gruplarıyla kontrol grubu arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Memantin akut retinal iskemi modelinde inrtavenöz yoldan verildiğinde, tek dozla dahi, nöron koruyucu etki göstermektedir. Purpose: This study applies treatment methods to rat retina subjected to acute ischemia-reperfusion injury and compares by histopathological examination the efficacy of Memantine and hyperbaric oxygen therapy. Material and Methods: Twentyfour adult Wistar albino rats were divided into four groups after retinal ischemia was induced by elevating the intraocular pressure to 120 mmHg. The groups were: Group 1: Control group, right eyes were cannulated with a 30 gauge needle and removed without causing any intraocular pressure change. Group 2: Memantine treatment group, animals were given single dose of intravenous 25 mg/ kg Memantine by tail vein route after inducing acute retinal ischemia. Group 3: Hyperbaric oxygen (HBO) therapy group, in two hours following acute retinal ischemia HBO treatment was applied for nine days. Group 4: Acute retinal ischemia model but without treatment (ARI). Results: Twenty-one days after establishing ischemia- reperfusion, the right eyes were enucleated after cardiac glutaraldehyde perfusion method, and then submitted to histological evaluation. In average, the total retinal ganglion cell count (RGCC) was 239.93±8.60 in control group; 125.14±7.18 in ARI group; 215.89±8.36 in Memantine group and 208.69±2.05 in HBO group. Mean apoptotic index in groups were 0.03±0.02; 0.5±0.03; 0.22±0.05 and 0.08±0.03 respectively. Conclusion: The present study shows that Memantine and HBO therapy was effective in reducing the damage induced by acute ischemiareperfusion in rat retina. Our study suggests that these treatments had beneficial effects due to neuroprotection,and therefore may be applied in clinical practice Daha fazlası Daha az

Prematüre retinopatisi: Risk faktörleri

Zorlutuna, Nilüfer Kaymak | Gürsel, Zeynep Özkurt | Oba, Mehmet Ersin | Ziylan, Şulew | Yabaş, Özge Kızıloğlu

Article | 2012 | MN Oftalmoloji19 ( 4 ) , pp.206 - 212

Amaç: Prematüre bebeklerde prematüre retinopatisi görülme sıklığını ve gelişiminde etkili risk faktörlerini belirlemek. Gereç ve Yöntem: Eylül 2005-Eylül 2008 tarihleri arasında prematüre retinopatisi gelişimi açısından takipleri gerçekleştirilen 173 prematüre bebeğin doğum ağırlıkları, doğum haftaları ile uygulanan oksijen tedavisi, sepsis varlığı, kan transfüzyonu, ventrikül içi kanama gelişimi, patent duktus arteriozus varlığı, sürfaktan tedavisi, hiperbilirübinemi, apne gelişimi, çoğul gebelik ve preeklampsiyi içeren risk faktörleri kayıt edildi. Bulgular: Doğum ağırlığı 750-2500 gram, doğum haftası 26-36 hafta olan 173 bebek ça . . .lışmaya alındı. Bebeklerin 46’sında (%27) çeşitli evrelerde hastalık gelişti. Değerlendirilen risk faktörleri arasında düşük doğum ağırlığı, düşük doğum haftası, oksijen tedavisi, kan transfüzyonu, sürfaktan tedavisi, sepsis varlığı, preeklampsi ve ventrikül içi kanamanın prematüre retinopatisi gelişme riskini arttırdığı tespit edildi. Risk faktörleri arasında yapılan lojistik regresyon analizinde düşük doğum haftası ve düşük doğum ağırlığının prematüre retinopatisi gelişiminde bağımsız olarak etki gösterdikleri saptandı. Sonuç: Prematüre retinopatisi gelişiminde birçok risk faktörü rol oynamaktadır. Ça lış ma - mız da mevcut risk faktörleri arasında düşük doğum haftası ve düşük doğum ağırlığının hastalık gelişiminde bağımsız olarak etki gösterdiği saptanmıştır. Bu nedenle düşük doğum ağırlığı ve düşük doğum haftasına sahip bebekler prematüre retinopatisi gelişimi açısından dikkatlice taranmalıdır. Aim: To investigate the incidence of retinopathy of prematurity and risk factors that play role in the process. Material and Method: One hundred and seventy three premature infants who were followed up for the development of the disease between September 2005-September 2008 were evaluated. Birth weight, gestational week, risk factors including oxygen therapy, septicaemia, blood transfusion, intraventricular hemorrhage, patent ductus arteriosus, surfactant therapy, hyperbilirubinemia, apnea, multiple pregnancies, preeclampsia were recorded. Results: One hundred and seventy three premature infants with 750-2500 gram birth weight, 26-36 weeks gestational age were evaluated. In 46 (27%) infants, any stage of the disease was detected. Low birth weight, low gestational week, oxygen therapy, blood transfusion, surfactant therapy, septicaemia, preeclampsia, intraventricular hemorrhage increased the risk for the development of the disease. Logistic regression analysis showed low gestational week, low birth weight play an independent role in the development of the disease. Conclusion: Many risk factors play role in the development of retinopathy of prematurity. In our study low gestational week, low birth weight played an independent role. Thus premature infants with low birth weight and low gestational week must be screened carefully for development of the disease Daha fazlası Daha az

Glokomda Eşik-Üstü Kontrast Algılanması

Utine, Canan Aslı | Güçlü, Burak | Perente, İrfan | Farell, Bart

Article | 2009 | MN Oftalmoloji16 ( 2 ) , pp.84 - 91

Amaç: Glokomda hayat kalitesi, kontrast duyarlılık problemlerinden etkilenir. Daha önceki bazı yazılarda glokomda aydınlık saptama ve ayrım yapma görevlerinde azalmış duyarlılık olduğu gösterilmiş olsa da, kontrast algılama mekanizması üzerinde genel bir anlaşmayoktur. Bu çalışmada, erken primer açık açılı glokomda eşik-üstü kontrast algılama fonksiyonunun anlaşılması için, eş-zamanlı aydınlık kontrastının etkileri ve eşik-üstü kontrast algılama fonksiyonu ile optik disk retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığının ilişkisi incelenmiştir.Gereç ve Yöntem: Faktöriyel tasarıma dayanan bu çalışmaya 10 normal ve 10 glokomluolgu dahil e . . .dildi. Her uyaran, ya siyah ya beyaz kare üzerinde randomize çap ve aydınlıktabir gri hedef daireden oluşuyordu. Olgular, her bir hedefin aydınlık seviyesini, bir standartkart ile eşleştirdiler. Olguların algıladıları kontrast değerleri, gerçek kontrast değerleri ilekarşılaştırıldı. Eşleştirme hatalarının; zemin rengi, hedef gri seviyesi, hedef boyutu, olgu grubu ile ilişkisi dört-yollu ANOVA ve post hoc testler ile; ve glokomlu olgularda optik disk RSLTkalınlığı ile arasındaki korelasyon Pearson korelasyon testi ile incelendi. Sonuçlar: Olguların eşleştirme hataları üzerine zemin, hedef gri seviyesi, ve hedef boyutunun anlamlı etkileri olduğu saptandı (p0,001). Normal ve glokomlu olgular arasında eşleştirme hataları yönünden istatistiksel anlamlı fark yoktu (p0.05). Her iki olgu grubu da,aydınlık azaltımlarına (beyaz zemin üzerinde gri hedef) olduğundan fazla kontrast değeri biçti, fakat aydınlık artırımları (siyah zemin üzerinde gri hedef) için hemen hemen gerçeğe uygun cevap verdiler. Diğer taraftan, glokomlu olgularda RSLT kalınlığı ve aydınlık eşleştirmehataları arasında anlamlı bir korelasyon saptandı (p 0.023, r -0,705).Yorum: Bu çalışmada, aydınlık-eşleştirme görevinin glokomun erken tanısı için uygun olmayabileceği görüldü. Ancak, eş zamanlı aydınlık kontrast ölçümlerinin RSLT kalınlığınıazaltan hastalıkları tanımlama ve incelemede yararlı olabileceği izlendi. Aim: Quality of life in glaucoma is affected by problems with contrast sensitivity. Although some previous reports show decreased sensitivity in luminance detection and discrimination tasks, there is no general consensus on the mechanism of contrast perception. In order to study suprathreshold contrast perception function in early primary open angle glaucoma, the present study examined the effects of simultaneous lightness contrast and the possible relationship between the supra-threshold contrast perception function and optic disc retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness. Material and Method: Ten normal and 10 glaucomatous subjects participated in the study, which was based on a factorial design. Each stimulus consisted of a gray target circle with randomized diameter and lightness appearing on either a black or a white square. The subjects matched the lightness of each target to a standart card. The perceived contrast values were compared with the veridical contract values. The relationships between the matching errors and the background color, target gray level, target size and subject group were analyzed by four-way ANOVA and post hoc tests; and their correlation with the optic disc RNFL thicknesses in glaucomatous subjects was analyzed by Pearson's correlation test.Results: There were significant main effects on matching errors due to the background, target gray level, and target size (p<0.001). There was no statistical difference between matching errors by normal and glaucomatous subjects (p>0.05). Both subject groups overestimated lightness decrements (gray target on white background), but they performed almost veridically for lightness increments (gray target on black background). On the other hand, glaucomatous subjects showed a significant correlation between RNFL thickness and lightness matching errors (p 0.023, r -0.705). Conclusions: This study shows that the lightness-matching task may not be suitable for early diagnosis of glaucoma. However, simultaneous contrast measures may be useful for identification and future studies RNFL thinning disorders Daha fazlası Daha az

Yaşa bağlı makula dejenerasyonuna bağlı gelişen koroid neovaskülarizasyonu tanısında yeni bir yöntem: preferential hyperacuity perimetri

Dinç, Umut Aslı | Yenerel, Melde | Görgün, Ebru | Öncel, Murat | Başar, Demir

Other | 2008 | Türk Oftalmoloji Dergisi38 ( 2 ) , pp.139 - 143

AMAÇ: Yaşa bağlı makula dejenerasyonuna (YBMD) bağlı gelişen koroid neovaskülarizasyonu (KNV) tanısında yeni bir yöntem olan ‘preferential hyperacuity perimetri’nin (PHP) lezyonu saptamada ve lokalizasyonunu belirlemedeki etkinliğinin değerlendirilmesi. YÖNTEM: Klinik olarak YBMD’na bağlı KNV tanısı konulan hastalar çalışma kapsamına alındı. Olgular detaylı oftalmolojik muayene sonrasında fundus floresan anjiografi (FFA) ile değerlendirildi. Tüm olgularda santral 14x14’lik görme alanı PHP (Foresee PHP, Notalvision) ile incelendi. PHP ile hyperacuity deviasyon haritası ve hyperacuity defekt haritaları kaydedildi. Yanlış pozitif ve ya . . .nlış negatif yüzdeleri güvenilir olmayan olgular çalışma dışında bırakıldı. FFA’de saptanan KNV yerleşimi ile PHP’de belirlenen tahmini retina lokalizasyonu arasındaki korelasyon incelendi. BULGULAR: Ortalama yaşları 70.67.1 yıl ve ortalama görme keskinliği 0.30.2 olan toplam 15 hastanın 20 gözü çalışma kapsamına alındı. FFA ile olguların 7’sinde klasik, 3’ünde baskın klasik, 3’ünde minimal klasik, 5’inde gizli KNV saptanırken 2 gözde sadece pigment epitel dekolmanı (PED) bulundu. PHP’de hyperacuity defekt haritasında belirlenen tahmini retina lokalizasyonunun 18 gözde FFA’de saptanan KNV yerleşimi ile uyumlu olduğu bulundu. SONUÇ: PHP’de saptanan tahmini retina lokalizasyonları ile FFA’deki membran lokalizasyonlarının büyük oranda örtüştüğü izlenmiştir. PHP, YBMD’na bağlı KNV olgularında gelişen santral makula fonksiyon bozukluğunu çoğunlukla belirliyebilmektedir. Anahtar kelimeler: Yaşa bağlı makula dejenerasyonu, koroid neovaskülarizasyonu, preferential hyperacuity perimetri. PURPOSE: To evaluate the efficacy of a new diagnostic tool for the diagnosis of choroidal neovascularization (CNV) secondary to age-related macular degeneration (AMD) known as preferential hyperacuity perimetry (PHP) to detect and localize the lesion. MATERIALS-METHODS: Patients diagnosed to have CNV related to AMD were enrolled in the study. All participants were evaluated by fundus fluorescein angiography (FFA) after a detailed ophthalmic examination. Central 14°x14° visual field were tested PHP (Foresee PHP, Notalvision). Hyperacuity deviation map and hyperacuity defect maps were recorded by PHP. Patients having high false positive or false negative ratios were excluded. The correlation between the localization of CNV detected by FFA and the possible retinal localization determined by PHP was investigated. RESULTS: Twenty eyes of 15 patients with a mean age of 70.6±7.1 years and a mean visual acuity of 0.3±0.2 were recruited in the study. In 7 eyes classic, in 3 eyes predominantly classic, in 3 eyes minimally classic, in 5 eyes occult CNV were detected by FFA. Only in 2 eyes pigment epithelium detachment (PED) was found. The estimated retinal localization demonstrated in hyperacuity defect map by PHP was found to be correlated with CNV localization by FFA in 18 eyes. CONCLUSION: In the majority of cases estimated retinal localization detected by PHP was correlated to CNV localization by FFA. PHP seems to be mostly effective for identifying central macular dysfunction in CNV secondary to AMD Daha fazlası Daha az

Oftalmolojide genetik I Temel kavramlar

Utine, Canan Aslı | Utine, Gülen Eda

Article | 2012 | Türk Oftalmoloji Dergisi42 ( 5 ) , pp.370 - 377

Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında genlerin kromozomlar üzerinde taşındığının gösterilmesinden ve nükleik asitin çift sarmal yapısının açığa çıkartılmasından sonra, genetik biliminin klinikte kullanımı açısından önemli gelişmeler olmuştur. Yaklaşık üç milyar baz çifti ve otuz bin genden oluşan insan genomundaki genetik bilgi santral dogma mekanizmasıyla eksprese edilir ve proteinlerle fonksiyonelleşir. İnsan genomunun homebox genler ile doku farklılaşmasını yönlendirebilme özelliği vardır. DNA hasarı çeşitli tamir mekanizmaları ile tamir edilebilir. Ancak tamir mekanizmalarındaki aksamalar insan genomunda biyolojik olarak anlamlı . . .değişikliklerle (yani mutasyonlar ile) sonuçlanabilir. Genetik hastalıklar mutant allellerin özelliklerine bağlı olarak belirli kalıtım özellikleri gösterebilir. Genetik danışma ve risk tayini analizleri ile bir ailede bir genetik hastalığın görülmesi riski ve ilişkili problemlerin en aza indirgenmesi sağlanabilir. Son yıllarda gerçekleşen teknolojik ilerlemeler sonucunda günümüzde kromozom ve gen analizleri, prenatal ve preimplantasyon genetik tanı yapılabilmekte ve gen terapileri alanlarında önemli gelişmeler olmaktadır. Bu nedenle oftalmologların klinik genetik uzmanları ile birlikte çalışmaları pek çok hasta, aile bireyleri ve gelecek nesiller için büyük önem taşımaktadır. Bu yazıda oftalmologların genetik göz hastalıklarını anlayış ve yorumlamalarını kolaylaştırmak ve genetik alanındaki yeni gelişmeleri takip edebilmelerini kolaylaştırmak için, genetik biliminin ve oküler gelişimde genetik düzenlemenin temel kavramlarını derlemeyi amaçladık. (Turk J Ophthalmol 2012; 370-7) After it was shown in the latter half of the last century that the genes are located on the chromosomes and the nucleic acid has a double- helical configuration, there have been significant developments in the clinical use of genetic science. The genetic information encoded in the human genome, which consists of approximately three billion base pairs and thirty thousand genes, is expressed by the central dogma mechanism and is functionalized by the proteins. The human genome has the ability of guiding tissue differentiation via the homeobox genes. DNA damage can be repaired by various repair mechanisms. However, malfunctioning in these repair mechanisms may result in biologically significant changes in the human genome (i.e., mutations). Genetic diseases display specific inheritance patterns depending on certain characteristics of the mutant allele. As a result of recent technological advances, chromosome and DNA analyses, as well as prenatal and preimplantation genetic diagnoses are currently available, and significant developments do occur in the field of gene therapies. For this reason, collaboration of ophthalmologists and clinical geneticists carries utmost importance for many patients, members of their families and future generations. Herein, we aimed to review the basic concepts of genetics and the genetic regulation of ocular development in order to ease the understanding and interpretation of genetic eye diseases and help ophthalmologists follow the new developments i Daha fazlası Daha az

Sferik ve asferik yumuşak kontakt lenslerin görme kalitesi üzerindeki etkilerinin karşılaştırılması

Oral, Deniz | Görgün, Ebru | Yenerel, Melda | Yıldırım, Canan Aslı | Çiftçi, Ferda

Article | 2010 | MN Oftalmoloji17 ( 4 ) , pp.238 - 242

Amaç: Sferik ve asferik yumuşak kontakt lenslerin görme kalitesi üzerindeki etkilerinin görme keskinliği, kontrast duyarlılık ölçümü ve wavefront analizi ile karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Miyopi veya miyopi ile beraber 0,75 D’den düşük astigmatizması olan 21 olgunun 42 gözü çalışmaya alındı. Tüm gözlerde camlı düzeltme ile 4 farklı uzaysal frekansta kontrast duyarlılığı (KD) ölçüldü ve wavefront analizi ile toplam yüksek sıralı aberasyon (YSA), koma, trefoil ve sferik aberasyon değerleri belirlendi. Sferik eşdeğer refraksiyonlara göre olguların bir gözüne sferik kontakt lens, diğer gözüne ise asferik lens uygulanmasını takiben . . . KD ölçümü ve wavefront analizi tekrarlanarak oluşan değişiklikler karşılaştırıldı. Bulgular: Sferik eşdeğer refraksiyonlar -1 ile - 5,25 D arasında değişmekteydi. Kontrast du yarlılıkta yalnızca 18 döngü/derece frekansında asferik lensler ile anlamlı iyileşme saptandı. Lens uygulaması sonrası her iki lens tipi ile toplam YSA miktarında anlamlı değişim saptanmadı. Hem sferik hem de asferik lensler ile sferik aberrasyonda anlamlı azalma izlenirken diğer YSA değerlerindeki değişimler anlamlı boyutta değildi. Sonuç: Çalışmamızda görme keskinliği açısından sferik ve asferik kontakt lensler arasında herhangi bir fark olmadığı görülmüştür. Her iki lens tipi ile sferik aberasyon değerlerinde anlamlı azalma saptanırken, KD ölçümlerinde asferik lensler ile tek bir frekansta anlamlı boyutta iyileşme saptanmıştır. Aim: To compare the effects of spherical and aspherical soft lenses on visual quality by visual acuity, contrast sensitiviy (CS) testing and wavefront analysis. Material and Method: Forty-two eyes of 21 subjects with myopia or myopia with astigmatism less than 0,75 D were included. Following CS testing with spectacle correction, total higher order aberrations (HOA), coma, trefoil and spherical aberration were determined by wavefront analysis. Subjects were fitted with a spherical contact lens in one eye and an aspherical lens in the fellow eye according to spherical equivalent refractions. Wavefront analysis and CS testing were repeated to compare the changes induced by lenses. Results: Spherical equivalent refractions ranged between -1 and -5.25 D. Significant improvement in CS was detected only at 18 cycles/degree frequency with aspherical lenses. Total HOA did not change while spherical aberration decreased significantly with both types of lenses. The changes in the rest of the HOA were not significant. Conclusions: No significant difference was observed between spherical and aspherical lenses regarding visual acuity. Spherical aberration decreased significantly with both lens types. Significant improvement in CS was observed only at a single frequency with aspherical lenses Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms