Aktaş, Zeynep | Dinç, Bahçeci Umut | Önol, Merih | Hasanreisoğlu, Berati
Article | 2008 | Glokom Katarakt3 ( 3 ) , pp.147 - 152
Amaç: Primer açık açılı glokom (PAAG) ve normal basınçlı glokomu (NBG) olan olgularda optik koherens tomografi (OCT) ile saptanan retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığı ve santral korneal kalınlık (SKK) ilişkisinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: PAAG, NBG ve sağlıklı kontrol gözlerinden oluşan toplam 188 olgunun 188 gözü çalışmaya dahil edildi. Tüm olgularda rutin oftalmolojik muayene, Goldman applanasyon tonometresi ile göz içi basıncı (GİB) ve SKK ölçümleri, RSLT analizi, görme alanı muayenesi yapıldı. Olguların yaşı, refraksiyonu, GİB, SKK, tüm kadranlarda ölçülen RSLT, ortalama sapma (MD) ve pattern standart sapma (PSD . . .) değerleri kaydedildi. Bulgular: NBG ve PAAG gruplarında RSLT kaybının çoğunlukla diffüz olduğu saptandı. NBG’lu olgularda ölçülen SKK, sağlıklı kontrol gözlere göre daha düşüktü (p0.001). SKK ve RSLT kalınlığı arasındaki ilişki, PAAG’lu gözlerde 8, 11 ve 2 kadranlarında anlamlı bulunurken, NBG’lu gözlerde sadece saat 7 kadranında anlamlı idi (sırasıyla; p0.045, p0.048, p0.030, p0.017). Sonuç: NBG ve PAAG’da RSLT kaybının dağılımı benzerdir. NBG ve PAAG’lu olgularda SKK ve OCT ile ölçülen RSLT kalınlığı arasında anlamlı korelasyon mevcuttur. Bu korelasyon NBG olgularında lokalizeyken, PAAG olgularında daha diffüz gibi görünmektedir. Purpose: To evaluate the relationship between central corneal thickness (CCT) and retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness measured with optic coherence tomography (OCT) in patients with normal tension glaucoma (NTG) and primary open angle glaucoma (POAG). Materials and Methods: Records of total one hundred and eighty eight eyes of 188 patients with NTG, POAG and healthy controls were included in the study. Complete ophthalmologic examination, intraocular pressure (IOP) measurement with Goldman applanation tonometry, CCT measurement, RNFL analysis and automated perimetry were performed in all patients. Patient’s age, refraction, IOP, CCT, RNFL thickness, mean deviation (MD) and pattern standart deviation (PSD) values were recorded. Results: Pattern of RNFL loss was mostly found to be diffuse in both NTG and POAG groups. CCT of NTG patients was significantly lower than that of healthy controls (p0.001). Correlation between CCT and RNFL thickness was significant at 8, 11, 2 o’clock in POAG group whereas it was significant only at 7 o’clock in NTG group (p 0.045, p0.048, p0.030 and p0.017; respectively). Conclusion: Distribution of RNFL loss is similar in NTG and POAG. CCT significantly correlates with RNFL thickness measured by OCT in NTG and POAG patients. This correlation seems to be localized in NTG patients whereas more diffuse in POAG patients Daha fazlası Daha az
Dinç, Umut Aslı | Özdek, Şengül | Hasanreisoğlu, Berati | Başar, Demir
Article | 2011 | Türk Oftalmoloji Dergisi41 ( 1 ) , pp.43 - 48
Kalıtsal metabolik hastalıklarda göz tutulumu primer veya sekonder olarak gelişebilmektedir. Metabolik hastalıklarda meydana gelen oküler bulgular izole olarak gözlenebilmekte veya diğer sistemik bulgulara eşlik edebilmektedir. Patogenezden genellikle oluşan anormal metabolitlerin toksik etkisi veya normal metabolitlerin birikimi sorumlu tutulmaktadır. Kornea tutulumu özellikle mukopolisakkaridoz grubu hastalıklarda keratoplasti gerektirecek düzeyde ciddi olabilmektedir. Katarakt, en sık glukoz metabolizma hastalıklarında gözlenmektedir. Katarakt dışında homosistinüri, sulfid-oksidaz eksikliği ve hiperlizinemide özellikle lens sublu . . .ksasyonu sıktır. Lipid metabolizma bozuklukları ve lizozomal hastalıklarda retinopati gözlenirken, gyrate atrofide tipik korioretinal atrofi bulguları mevcuttur. Mitokondrial hastalıklar, lizozomal hastalıklar ve lökodistrofilerde optik nöropati izlenebilmektedir. Retina ve optik sinir tutulumları çoğunlukla tedavi ile geri dönüşü olmayan kalıcı hasarlar bırakmaktadırlar. Ocular involvement in inherited metabolic disorders may manifest primarily or secondarily. Ocular findings may be the sole manifestation of the disorder or may accompany other systemic signs. The toxic effect of abnormal metabolites or the excessive accumulation of normal metabolites is responsible for the pathogenesis. Corneal involvement may be severe enough to require keratoplasty especially in mucopolysaccharidoses. Cataract formation is mostly observed in glucose metabolism defects. Lens subluxations are frequent in homocystinuria, sulphite oxidase deficiency and hyperlysinemia. Retinopathies may be seen in lipid metabolism defects, lysosomal disorders and gyrate atrophy. Optic neuropathy may be found in mitochondrial, lysosomal diseases or leukodystrophies. Involvement of retina and optic disc usually has poor prognosis even after treatment Daha fazlası Daha az
Utine, Canan Aslı | Ziylan, Şule | Altunsoy, Muhsin | Kulaçoğlu, Destan Nil | Pazarlı, Halit | Çiftçi, Ferda
Article | 2013 | MN Oftalmoloji20 ( 2 ) , pp.117 - 122
Amaç: Göz tutulumu gelişmemiş tiroid hastalarında Oküler Cevap Analizörü (OCA) ve Pascal Dinamik Kontur Tonometre (DKT) ölçümlerinin kan hormon seviyeleri ile ilişkilerinin incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Endokrinoloji kliniğinde hipotiroidi nedeniyle tedavi gören 8 olgunun 16 gözü (Grup 1) ile hipertiroidi nedeniyle tedavi gören 8 olgunun 16 gözünde (Grup 2) OCA ile kornea histerezisi (KH), kornea direnç faktörü (KDF), Goldman uyumlu ve kornea kom- panse göz içi basıncı (sırasıyla GİBg ve GİBkk) ölçümleri, ultrasonik merkezi kornea kalınlı- ğı (MKK) ölçümü ve DKT ile oküler nabız genliği (ONG) ölçümleri yapıldı. Sonuçlar iki grup ara . . .sında karşılaştırıldı ve ölçüm sonuçlarının hastaların kanda serbest T3, serbest T4 ve tiro- id uyarıcı hormon (TSH) değerleri ile korelasyonu incelendi. Bulgular: Sırasıyla Grup 1 ve Grup 2’de serum TSH seviyesi 3,904,76?mol ve 0,461,10 ?mol; KH 10,631,28mmHg ve 10,241,25mmHg; KDF 10,541,22mmHg ve 10,061,59mm Hg; GİBg 15.233.54mmHg ve 14.992.50mmHg; GİBkk 15.503.78mmHg ve 15.732.01 mmHg; MKK 530,0723,54?m ve 533,5746,37?m; ONG 2,650,87mmHg ve 2,861,06mm Hg idi (hepsi için p0,05). Olguların tümü birlikte değerlendirildiğinde serbest T3 seviyesi ile MKK, KH and KDF değerleri arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı (sırasıyla r(18)- 0,590, p0,01; r(18)-0,494, p0,03; r(18)-0,582, p0,01). Sonuç: Tiroid oftalmopati gelişmemiş hipotiroidi ve hipertiroidili olgularda serum serbest T3 seviyesi ile korneanın kalınlık ve viskoelastik özellikleri arasında anlamlı negatif korelas- yon saptanmıştır. Aim: Evaluation of the relationship between the Ocular Response Analyzer (ORA) and Pascal Dynamic Countour Tonometer (DCT) mesurements and blood hormone levels in pa- tients with thyroid disease without eye involvement. Material and Method: Corneal hysteresis (CH), corneal resistance factor (CRF), Goldman correlated and corneal compansated intraocular pressure (IOPg and IOPcc, respectively) and ultrasonic central corneal thickness (CCT) measurements with ORA and OPA measurements with DCT were performed in a total of 16 eyes of 8 patients under treatment for hypothyroidy (Group 1) and 16 eyes of 8 patients under treatment for hyperthyroidy (Group 2) in the Endocrinology Department. Results of the two groups were compared and correlation of these measurements with blood free T3, free T4 and thyroid stimulating hormone (TSH) levels of were analysed Daha fazlası Daha az
Marangoz, Deniz | Kohen, Maryo Cenk | Altunsoy, Muhsin | Yalvaç, Ilgaz
Article | 2017 | Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi26 ( 3 ) , pp.193 - 197
Icare tonometresi, Goldmann aplanasyon tonometresi (GAT), oküler yanıt analizörü (ORA), Pascal dinamik kontür tonometresi (PDKT), Tono--Pen, Air--puff tonometrelerinin kornea kalınlıklarına göre göz içi basıncı (GİB) ölçüm değerlerindeki farklılıklar incelendi. Gereç ve Yön-- temler: Sağlıklı 37 hastanın 74 gözü çalışma kapsamına alındı. Olguların santral kornea kalınlıkları Ve altı farklı tonometre ile göz içi basınç (GİB) ölçümleri yapıldı. Kornea kalınlığı 550 um'nin al-- tında (Grup A) ve 550 pm ve üstünde (Grup B) olanlardan elde edilen GİB sonuçları istatistiksel ola-- rak karşılaştırıldı. Bulgular: Grup A'da Icare, Tono--Pen . . .ve Air--puff ölçümleri arasında anlamlı bir fark saptanamaz iken (p0,05); diğer yandan ORA, GAT, PDKT ölçümleri arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p0,05). Grup B'de ise Icare ile Tono--Pen, Air--puff, ORA, GAT, PDKT ölçümleri ara-- sında anlamlı bir fark belirlenmiştir (p0,05). Sonuç: Özellikle ince kornealı hastalarda Pascal di-- namik kontür tonometresi, Tono--Pen ve Icare tonometreleri daha güvenilir GİB ölçümü sağlamaktadır. To analyze the influence of central corneal thickness (CCT) on intraocular pressure (IOP) measurements with Icare, ocular response analyzer (ORA), Pascal dynamic contour tonometer (PDCT), Air—puff tonometer, Tono—Pen and Goldmann Applanation Tonometer (GAT). Material and Methods: 74 eyes of 37 healthy subjects were included in the study. IOP data with different tonometers and CCT measurements were obtained. Collected data were separated into two groups according to the CCT. Group (CCT 550 um) and Group (CCTZSSO um). Results: In Group A, there was no statistically significant difference among Icare, Tono—Pen and Airpuff (p0,103). On the contrary, significant difference was found among ORA, GAT and PDCT (p0,05). ln group B, there was statistically significant difference between Icare, Tono—Pen, Air— puff, PDCT and GAT(p0.05).C0nclusi0n: Among different tonometers, PDCT, lcare and Tono— Pen measurements are observed to be more reliable for IOP evaluation in thinner corneas Daha fazlası Daha az
Yalvaç, Ilgaz | Altunsoy, Muhsin | Kohen, Maryo Cenk
Other | 2009 | Glokom Katarakt4 ( 1 ) , pp.1 - 9
Glokom sonuçta optik disk yapısında “çukurlaşma” ile beraber görme alanı kayıplarına yol açan retina gangliyon hücreleri ve bunların aksonlarında ilerleyici atrofiye neden olan bir optik sinir hastalığıdır. Heidelberg retinal tomografi (HRT) optik sinir başı ve arka kutbun üç boyutlu olarak incelenmesini sağlayan bir konfokal tarayıcı laser oftalmoskoptur. Bu derlemede, HRT aletinin teknik detayları ile beraber; glokom hastalarının tanı ve takibindeki duyarlılığı değerlendirilmiştir. Glaucoma is a disease of the optic nerve characterized by a specific pattern of progressive injury to retinal ganglion cells and their axons, which res . . .ults in alteration of optic disc topography, commonly known as “cupping,” and associated visual field loss. The Heidelberg retinal tomography (HRT) is a confocal scanning laser ophthalmoscope specifically designed to acquire three-dimensional images of the optic nerve head and posterior pole. In this review we evaluated technical details and sensetivity of the HRT machine in diagnosis and progression of glaucoma patients Daha fazlası Daha az
Parlakgüneş, Zeynep | Şimşek, İlke Bahçeci
Article | 2018 | Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi27 ( 1 ) , pp.45 - 50
AAmmaaçç Objective: To compare the results of external levator resection in the upper eyelid ble— pharoptosis patients who have moderate and good levator function (LF). Material and Methods: This is prospective study of 57 patients who had undergone levator resection from Ianuary 2015 to May 2016. LF was graded before surgery as moderate (5—10 mm) and good (10-15 mm) on the basis of the eyelid excursion. Preoperative and postoperative detailed information including age, gender, etiology, side, marginal reflex distance (MRD1) change, operating time, cosmetic out— come and reoperations were recorded. Postoperative measurements at the . . .6th month visit was used for comparison. Results: The patient group consisted of 24 females (42.1%), 33 males (57.9%) with mean age of 46.33 (range27—79) years. Of the surgical procedures 77.1% (44/57) had good LF, 22.9% (13/57) had moderate LF. The age of the patients who had good LF was statistically significantly lower than the patients who had moderate LF (p0.020). The operation time for the patients with good LF was statistically significantly lower than the patients who had moderate LF (p0.001). MRD1 change and reoperation rate between two groups were not statistically significant (p0.05). For the good LF patients, the final cosmetic outcome was statistically significantly good (p0,012). Conclusion: For the blepharoptosis patients with good LF, the operation time is shorter and the final cosmetic outcome is better than the moderate LF blepharoptosis patients. As conclusion, this study figured out the relevance of the preoperative assessment of LF in planning the surgical strat— egy for the treatment of blepharoptosis Daha fazlası Daha az
Küçümen, Raciha Beril | Parlakgüneş, Zeynep
Article | 2018 | MN Oftalmoloji25 ( 2 ) , pp.86 - 91
Amaç: Akantamoeba keratiti düşünülen olguların in vivo konfokal mikroskopi ile değerlendirilmesi.Gereç ve Yöntem: Klinik ve biyomikroskopik olarak akantamoeba keratiti düşünülen ve klasik topikal antibiyotik tedavisine dirençli olan11 hastanın 13 gözü çalışmaya dahil edildi. Oftalmolojik muayeneyi takiben in vivo konfokal mikroskopi ile değerlendirildi.Bulgular: Olguların 7’si erkek, 4’ü kadın; yaş ortalaması 36,5 11,9 yıldı. İki olguda bilateral, 9 olguda tek göz (5 sağ, 4 sol göz) tutulu-mu vardı. Kontakt lens kullanımı 5 hastada refraktif, 2 hastada terapötik amaçlı idi. Kontamine su ile bulaş 3 hastada mevcuttu. Onbir hasta-nın . . .13 gözünde in vivo konfokal mikroskopi ile kornea epiteli ve ön stromada 15-50 mikron çapında yüksek reflektivitesi olan yuvarlak-oval ci-simcikler, çift duvarlı kistler görüldü. Bazı taramalarda yarı reflektif, değişik morfolojik özellikler taşıyan homojen olmayan, sınırları düzensizdev hücre benzeri hücreler görüldü; bu hücreler trofozoit olarak düşünüldü. Çalışmadaki gözlerin hepsinde in vivo konfokal mikroskopi ile kistve bazen trofozoitler görüntülenebilmiş ve aralarında sayı ve morfolojik farklılıklar gözlenmiştir.Sonuç: Akantamoeba keratiti tanı ve tedavisi güç, görmeyi tehdit eden nadir bir kornea enfeksiyonudur. Kesin tanı polimeraz zincir reak-siyonu, korneal sürüntü /kültür ve kornea biyopsisi ile konulmakla birlikte çoğu zaman çeşitli nedenlerle mümkün olmamaktadır. Konfokal mik-roskopi akantamoeba keratiti düşünülen olgularda kist ve trofozoitlerin görüntülenebildiği noninvazif faydalı bir tetkik ve tanı yöntemidir. Objective: Assessment of cases with suspected acanthamoeba keratitis by in vivo confocal microscopy.Material and Method: Thirteen eyes of 11 patients considered as acanthamoeba keratitis due to clinical and slit lamp findings and resist-ant to conventional topical antibiotic treatment were included in the study. Following ophthalmological examination, patients were evaluatedwith in vivo confocal microscopy.Results: Seven patients were men and 4 were women. The mean age was 36.5 11.9 years. There was bilateral involvement in two casesand unilateral involvement in 9 cases (6 right, 3 left eye). Contact lens usage was for refractive purpose in 5 patients and therapeutic purposein 2 cases. Transmission by contaminated water was seen in 3 patients. By in vivo confocal microscopy round-oval bodies with 15-50 microndiameters and high reflectivity, and double-walled cysts were seen in the corneal epithelial layer and the anterior stroma in 13 eyes of 11 pa-tients. Giant cell-like cells which were semi-reflective, non-homogeneous with different morphological characteristics and irregular boundarieswere observed in some scans; these cells were considered as trophozoites. By in vivo confocal microscopy, cysts and sometimes trophozoitescould be displayed in all eyes and differences were observed in terms of morphology and quantity between them.Conclusion: Acanthamoeba keratitis is a rare severe sight-threatening corneal infection which has challenging diagnosis and treatment.Although corneal smear / culture, polymerase chain reaction and corneal biopsy are definitive diagnostic tools, these are not always possiblefor various reasons. Confocal microscopy is a useful, noninvasive diagnostic examination which can display the cysts and trophozoites in caseswith suspected acanthamoeba keratitis Daha fazlası Daha az
Utine, Canan Aslı | Durak, İsmet
Article | 2012 | Türk Oftalmoloji Dergisi42 ( 4 ) , pp.294 - 297
Son yıllarda biber gazı, hem siviller tarafından öldürücü olmayan bir kendini koruma spreyi olarak, hem de kolluk güçleri tarafından toplumsal gösterilerde kullanılabilmektedir. Biber gazına maruz kalan insanlar, akut olarak şiddetli ağrı, blefarospazm, göz yaşarması ve kimi zaman bulanık görme ve hatta geçici körlük nedeniyle panik ve dezoryantasyon yaşamaktadırlar. Biber gazınının özellikleri, etki mekanizması ve bu maruziyetin diğer oküler kimyasal hasardan farklı yönleri hakkında bilgi sahibi olunması, oftalmologların acil yardım ve uygun tedavi konusunda zamanında ve doğru müdahalelerde bulunabilmeleri için önemlidir. (Turk J O . . .phthalmol 2012; 42: 294-7) Recently, pepper spray has been used by both civilians, as a non-lethal personal defense spray, and law enforcement agencies in population movements. People exposed to pepper spray experience panic and disorientation due to acute severe pain, blepharospasm, tearing and sometimes blurred vision and even temporary blindness. Having knowledge about the properties and mechanism of action of pepper spray and the different aspects of this exposure from other ocular chemical injuries is important for timely and correct interventions and appropriate management of the condition by the ophthalmologists in emergency care. (Turk J Ophthalmol 2012; 42: 294-7 Daha fazlası Daha az
Şahan, Berna | Ziylan, Şule | Altunsoy, Muhsin
Article | 2018 | MN Oftalmoloji25 ( 1 ) , pp.47 - 49
Kabuki sendromu multipl konjenital anomalileri içeren bir sendromdur. Kabuki sendromu hastalarında karakteristik yüz görünümü, iske-let anomalileri, dermatolojik anomaliler, mental retardasyon ve büyüme geriliği görülebilmektedir. Genetik olarak Kabuki sendromu tanısı ko-nulmuş olan 2 hastanın oftalmik muayeneleri yapıldı. Altı aylık erkek hastada tipik yüz görünümü, bilateral mavi sklera, sağ anoftalmi, sol mik-roftalmi ve sklerokornea tespit edildi. Dört yaşındaki kız hastada ise tipik yüz görünümü, ezotropya, alt oblik kas hiperfonksiyonu tespit edildi.Kabuki sendromunda yüz görünümü karakteristiktir ve her hastada görülmektedir. . . . Şüphelenilen hastalarda genetik araştırmalar ve anomali ti-pine göre gerekli müdahaleler yapılmalıdır. Kabuki syndrome is a syndrome that includes multiple congenital anomalies. A characteristic face, skeletal dermatoglyphic abnormalities,mental retardation and postnatal growth deficiency could be seen in patients with Kabuki syndrome. Ophthalmic examinations were performedin 2 patients with genetically diagnosed Kabuki syndrome. Six-month-old male patient had typical facial appearance, blue sclera (both eyes),anopthalmos (right eye), micropthalmos and scleracornea (left eye). Typical facial appearance, esotropia and inferior oblique muscle hyper-function were detected in 4-year-old girl. Facial appearance is characteristic and is seen in every patient. In suspected patients, genetic re-search and necessary interventions should be done according to the type of anomaly Daha fazlası Daha az
Utine, Canan Aslı
Other | 2012 | Türk Oftalmoloji Dergisi42 ( 6 ) , pp.474 - 478
Gözün optik aberasyonları, retinada oluşan görüntünün çözünürlüğünü, kontrast ve detay miktarını sınırlayan optik sistem içindeki kusurlardır. Wavefront teknolojisi, bu optik aberasyonları ölçmemize, matematiksel olarak hesaplamamıza ve bu bilgiyi excimer lazer sistemine aktararak korneada kişiye özel tedavi yapmamıza izin verir. Keratorefraktif cerrahi sonrası düşük aberasyonlu kornea profili oluşturmak için geliştirilmiş iki tedavi algoritması wavefront-optimize (WF-O) ve wavefront-kılavuzlu (WF-K) tedavilerdir. WF-O tedavi, standart lazer tedavilerinde olduğu gibi manifest refraktif kusura dayalı tedavi yaparken, var olan sferik . . .aberasyonu artırmamayı amaçlar. Kornea asferisitesini optimize etmek için perifere uygulanan lazer spot sayısını artırarak, preoperatif olarak var olan merkezi: periferik keratometri oranını korur ve optik zon küçülmesini engeller. WF-K tedavi ise aberometri ölçümlerine dayalı tedavi yapar ve gözde var olan yüksek sıralı aberasyonları düzeltmeyi hedefler. Böylece uzaysal detayları yüksek retina görüntüsü elde edilebilir. Ancak postoperatif defokus varlığı, WF-K tedavi ile alınan başarılı sonucu ortadan kaldırabilir. Klinik randomize kontrollü çalışmalar, preoperatif RMS değeri 0,3 ?m olan hastalarda WF-K ve WF-O tedavi sonrası yüksek sıralı aberasyonlar sonuçları benzer iken, 0,4 ?m olduğunda ise WF-K tedavi sonuçlarının daha iyi olduğunu ortaya koymuştur. Normal gözlerde WF-K tedavi ile çok sınırlı bir görsel avantaj elde edilebilmekte, WF-O tedavi ile asferisite değerinin korunması daha büyük önem taşımaktadır. Diğer taraftan yüksek astigmatizm veya özellikle sferik aberasyon dışı yüksek sıralı aberasyonlar yüksek olduğunda ise, WF-K tedavi ile aberasyonların azaltılması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada, iki tedavi algoritmasının özellikleri ve sonuçlarını karşılaştırmalı biçimde irdelemeyi amaçladık. Optical aberrations of the eye are the errors of the optical system that limit the resolution, contrast and amount of detail in the image formed on the retina. Wavefront technology allows us to measure these optical aberrations, calculate mathematically, and transfer this information into excimer laser system to perform customized treatment on the cornea. Two treatment algorithms developed to create low aberration-corneal profile are wavefront-optimised (WF-O) and wavefront-guided (WF-G) treatments. WF-O treatment, aims not to increase the existing spherical aberration while treatment is based on manifest refractive error as in conventional laser treatments. By increasing the number of laser spots applied peripherally in order to optimize the corneal asphericity, the preoperative central:peripheral keratometry ratio is preserved and optic zone shrinkage is prevented. On the other hand, WF-G treatment is based on aberrometry measurements and aims to correct the existing high-order aberrations in the eye. Thus, retinal image with high spatial details can be achieved. However, presence of postoperative defocus can abolish the successful results obtained with WF-G treatment. Clinical randomized controlled trials showed that in patients with preoperative RMS value of <0.3 μm, higher order aberration outcomes are similar after WF-G and WF-O treatments, but WF-G treatment yields better results when it is ≥0.4 μm. In normal eyes, very limited visual advantage can be achieved with WF-G treatment and preservation of asphericity value with WF-O treatment carries greater importance. On the other hand, in case of high astigmatism or higher order aberrations other than spherical aberration, decreasing aberrations with WF-G treatment becomes more important. In this study, we aimed to make a comparative analysis of characteristics and outcomes of the two treatment algorithms Daha fazlası Daha az
Ayata, Ali | Tatlıpınar, Sinan | Ünal, Melih | Erşanlı, Dilaver
Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 2 ) , pp.96 - 100
Amaç: Kızılötesi fundus otofloresansı (K-AF), gözdibi görüntülenmesinde yeni bir teknik olup ve retina pigment epitelindeki (RPE) ve kısmen de koroiddeki melaninden kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada farklı fundus patolojilerinin K-AF görüntülerinin sunulması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: K-AF görüntüleri için bir konfokal tarayıcı lazer oftalmoskop (HRA2, Heidelberg Retina Angiograph 2) kullanıldı. Fundus otofloresans görüntü kalitesini artırmak için 32 adet görüntünün ortalaması alınarak yüksek kontrastlı tek görüntü elde edildi. Tüm olgulara pupiller dilatasyon uygulandı ve cihazın kızılötesi modunda fundus net bir şekilde odakl . . .andıktan sonra indosiyanin yeşili anjiyografi modunda boya verilmeksizin fundustan yansıyan floresans görüntüleri kaydedildi. Coğrafik atrofi ve koroidal neovasküler memranla seyreden yaşa-bağlı makula dejenerasyonu, santral seröz koriyoretinopati (SSKR), idiyopatik maküla deliği, koriyoretinit ve diabetik retinopati gibi farklı fundus patolojileri olan olguların K-AF görüntüleri kaydedildi. Bulgular: Normal bir gözden elde edilen K-AF görüntüsünde optik disk ve retina damarlarında otofloresans olmadığı görülmektedir. Geri kalan alanlarda RPE’deki melanin nedeniyle maküler bölgede daha belirgin olmak üzere otofloresans izlenmektedir. Floresein anjiyografideki terminolojiye benzer şekilde K-AF ’da da hipo ve hiperotofloresans terimleri kullanılmaktadır. Gözdibi patolojisi olan tüm olgularda lezyonun karakteristiği ile uyumlu tipik K-AF görüntüleri tespit edildi. Sonuç: K-AF ile tek katlı RPE tabakasının noninvaziv olarak görüntülenmesi mümkün olabilmektedir. Bu teknikle standart fotoğraflar ve floresein anjiyografiden farklı gözdibi görüntülerinin elde edilmesi sağlanabilmektedir. K-AF, gözdibi hastalıklarında tanı ve takipte faydalı olabilecek bir tekniktir. Aim: Near infrared fundus autofluorescence (NIR-FAF) is a new technique of retinal imaging and is believed to derive from melanin in choroid and retinal pigment epithelium. The aim of the current study is to present the NIR-FAF images of different fundus pathologies. Material and Methods: A scanning laser ophthalmoscope (HRA2, Heidelberg Retina Angiograph 2) was used for NIR-AF imaging. Following pupillary dilatation, a clear focus of the retina was obtained in the infrared mode of the device, and then NIR-AF images were recorded at angiography mode without dye injection. Subjects with different fundus diseases (age-related macular degeneration with geographic atrophy or choroidal neovascular membrane, central serous chorioretinopathy, macular hole, chorioretinitis and diabetic retinopathy) were included. Results: In the NIR-AF images from a normal subject, autofluorescence was absent over the optic disc and the retinal vessels. Rest of the fundus displays autofluorescence owing to the presence of lipofuscin in RPE. Similar to the terminology in fluorescein angiography, hypo and hyperautofluorescence terms are used in NIR-AF. Typical NIR-AF images were obtained from the subjects with fundus abnormalities. Conclusion: NIR-AF allows noninvasive imaging of the single-layered RPE. This technique provides images different than standart fundus photographs and fluorescein angiography. NIR-AF may be useful in diagnosis and follow-up of ocular fundus pathologies Daha fazlası Daha az
Kurtulmuşoğlu, Mine Öztürk | Dinç, Umut Aslı | Ödek, Şengül | Akata, Fikret | Hasanreisoğlu, Berati
Other | 2008 | MN Oftalmoloji15 ( 1 ) , pp.63 - 65
Ön segment iskemisi, daha çok şaşılık cerrahilerinden sonra karşılaşılan bir komplikasyon olmasına rağmen, vitreoretinal cerrahiye bağlı olarak da gelişebilmektedir. Ekstraoküler kas cerrahisi sonrasında, orak hücreli anemi, polisitemia vera gibi hematolojik hastalıklara bağlı olarak veya skleral band çökertme uygulaması sonrasında oluşabilmektedir. Ön segment iskemisi, postoperatif erken dönemde görme azlığı, ağrı, fotofobi, kornea ödemi, ön kamara reaksiyonu, hipotoni ve katarakt gelişimi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, skleral band çökertme ile birlikte uygulanan vitreoretinal cerrahi sonrasında ön segment iskemisi gel . . .işen 48 yaşındaki erkek olgu tartışılmaktadır. Although anterior segment ischemia is a more common complication of strabismus surgery, it can also be seen following vitreoretinal surgery. Predisposing factors include extraocular muscle surgery, haematological conditions such as sickle cell disease or polycythemia vera and scleral buckling. Anterior segment ischemia usually has its onset in the first postoperative days and it is characterized by vision loss, ocular pain, photophobia, corneal edema, anterior chamber reaction, hypotony and cataract formation. In this article, we discuss a 48 year-old man with anterior segment ischemia following vitreoretinal surgery combined with scleral buckling Daha fazlası Daha az
- Arama alanına arayacağınız kelime veya kelimeleri girin.
- Arama sonucunda gelen listeyi daraltmak için kelime sayısını artırınız. Arama motoru birden fazla kelime varsa ikisininde geçtiği kayıtları getirir.
- Aramalarda büyük-küçük harf ayrımı yoktur. (Dizinler Türkçedir. Türkçe dışındaki kelime aramalarında I karakterinin küçüğünün i olmayacağını aklınızda bulundurunuz.)
- Kelime içinde geçen bazı harflerden emin değilseniz, o karakterin esnek olduğunu belitmek için ?(tek harf), *(çok harf) kullanınız.
- Aramalarda kelime kökü esas alınır. Örnek; kitap kelimesi arandığında kitap, kitaplar, kitaplık, kitabın, kitapçı vb sonuçlar da listelenir.
- Eğer aramanın bire bir eşlenmesi isteniyorsa çift tırnak içide arayınız.
- Aralık aramaları harf ve sayı karışık ise { } karakterleri içinde, Örnek;{başlangıç ... bitiş} eğer aradığınız aralık sayılardan ibaret ise köşeli parantez kullanınız, Örnek;[1926 ... 2015]
- Arama sonuçlarından bazı kelimeleri içeren kayıtları elemek istiyorsanız o kelimenin başına - karakterini yazınız, o kelime geçen kayıtlar listeden elenir.