Çağlayan, Emel Kıyak | Küçük, Öznur | Göçmen, Ayşe Yeşim | Seçkin, Levent | Aktulay, Ayla | Üstün, Yaprak Engin
Article | 2014 | GORM:Gynecology Obstetrics & Reproductive Medicine20 ( 2 ) , pp.201420268 - 201420272
AMAÇ: Kliniğimize başvuran üçüncü trimester gebelerdeki aneminin, anneye ait faktörler ve bebek üzerindeki etkilerini 0 ve 6. ay sonuçlarını retrospektif olarak karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Aralık 2010 - Mayıs 2012 tarihleri arasında gebelik nedeniyle kliniğimize başvuran ve 3. trimesterde olan, anemi tanısı konan ve bilgilerine ulaşılan 139 olgu çalış- maya dahil edildi. Gebeler Hemoglobin düzeyine göre 11 (Ane mi group - AG) ve 11 olanlar (non- anemi group- NAG) olarak iki gruba ayrıldı. Annenin yaşı, mesleği, yaşayan çocuk sayıları, hemoglobin ve hematokrit değerleri, doğum şekli, do- ğum zamanı, bebeğin doğum ve 6. aydaki . . . kilo, boy ve baş çevreleri karşılaştırıldı. BULGULAR: 69 gebede (%49,6) anemi saptandı. Gruplar arasında yaş, parite açısından anlamlı fark bulunmadı (p0,05). Ev hanımı annelerde anemi daha yüksek bulundu (p0,05). Her iki gruptaki annelerin bebeklerinde doğum kilo ve boyları arasında fark tespit edilmedi ancak anemik annelerin bebeklerinin baş çevresi anlamlı olarak daha düşük tespit edildi (p0,0001). 6. ay sonuçları açısından kilo, boy ve baş çevreleri anemik olan annelerin bebeklerinde anlamlı daha düşük bulundu (p0,0001). Risk analizinde 6. aydaki bebek gelişimi ile anemi arasında negatif korelasyon saptandı. SONUÇ: Anemi ile erken doğum haftası, doğumda düşük baş çevresi ve bebeğin gelişimi ile negatif korelasyon bulunmuştur. Bu nedenle aneminin yüksek oranda görüldüğü ev hanımı anne adayları hem gebelik süresince hem de doğum sonrası bebeğin gelişimi açısından yakından takip edilmelidir. AMAÇ: Kliniğimize başvuran üçüncü trimester gebelerdeki aneminin, anneye ait faktörler ve bebek üzerindeki etkilerini 0 ve 6. ay sonuçlarını retrospektif olarak karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Aralık 2010 - Mayıs 2012 tarihleri arasında gebelik nedeniyle kliniğimize başvuran ve 3. trimesterde olan, anemi tanısı konan ve bilgilerine ulaşılan 139 olgu çalış- maya dahil edildi. Gebeler Hemoglobin düzeyine göre 11 (Ane mi group - AG) ve 11 olanlar (non- anemi group- NAG) olarak iki gruba ayrıldı. Annenin yaşı, mesleği, yaşayan çocuk sayıları, hemoglobin ve hematokrit değerleri, doğum şekli, do- ğum zamanı, bebeğin doğum ve 6. aydaki kilo, boy ve baş çevreleri karşılaştırıldı. BULGULAR: 69 gebede (%49,6) anemi saptandı. Gruplar arasında yaş, parite açısından anlamlı fark bulunmadı (p0,05). Ev hanımı annelerde anemi daha yüksek bulundu (p0,05). Her iki gruptaki annelerin bebeklerinde doğum kilo ve boyları arasında fark tespit edilmedi ancak anemik annelerin bebeklerinin baş çevresi anlamlı olarak daha düşük tespit edildi (p0,0001). 6. ay sonuçları açısından kilo, boy ve baş çevreleri anemik olan annelerin bebeklerinde anlamlı daha düşük bulundu (p0,0001). Risk analizinde 6. aydaki bebek gelişimi ile anemi arasında negatif korelasyon saptandı. SONUÇ: Anemi ile erken doğum haftası, doğumda düşük baş çevresi ve bebeğin gelişimi ile negatif korelasyon bulunmuştur. Bu nedenle aneminin yüksek oranda görüldüğü ev hanımı anne adayları hem gebelik süresince hem de doğum sonrası bebeğin gelişimi açısından yakından takip edilmelidir Daha fazlası Daha az
Bostancı, Mehmet Süha | Bayram, Merih | Celtemen, Baran | Bakacak, Süleyman Murat | Kızılkale, Özge Yıldırım | Attar, Rukset | Ümit, Emin Bağrıaçık
Article | 2014 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association15 ( 2 ) , pp.92 - 95
Objective: The aim of this study is investigate the role of the Twist homolog 1 (TWIST), serine peptidase inhibitor (SERPINB5), and plasminogen activator inhibitor 1 (SERPIN1) genes in uterine leiomyoma etiopathogenesis. Material and Methods: Twelve patients, aged between 39 and 58, and had a hysterectomy, were included in the study. The size of the leio- myomas was between 20 and 130 mm based on gross pathology after hysterectomy. Tissue samples were obtained from normal myometrium and leiomyoma (1 cm3) tissue of the uterus of the patients and stored at -86°C. Samples were divided to two groups after histopathological evaluatio . . .n of the uterus: normal myometrial tissues as control group (Group 1) and leiomyoma tissue as the study group (Group 2). The TWIST, SERPINB5, and SERPIN1 genes were studied for uterine leiomyoma etiopathogenesis. Results: TWIST gene expression was significantly higher in the uterine leiomyoma tissue (p<0.001). SERPINB5 and SERPIN1 gene expression was decreased in the uterine leiomyoma tissue, but the differences were not statistically significant. Conclusion: TWIST gene activity is significantly increased in leiomyoma tissue when compared to normal myometrium. In spite of the fact that the development of uterine leiomyomas is estrogen- and progesterone-dependent, myometrial cells could be triggered by the TWIST gene for uterine leiomyoma development. (J Turk Ger Gynecol Assoc 2014; 15: 92-5 Daha fazlası Daha az
Baykal, Cem | Demirol, Aygül | Gürgan, Timur
Article | 2006 | Kadın Doğum Dergisi4 ( 3 ) , pp.819 - 825
Amaç: Jinekolojik kanserler nedeniyle tedavi planlanan hastalarda fertilitenin korunmasının koşul ve yöntemlerini ve yardımcı üreme tekniklerinin (YÜT) bu konudaki katkılarının literatür ışığında incelenmesi ve derlenmesi. Materyal ve Metod: İngilizce tıp 1 iteratürüne girmiş bulunan vaka sunumu, makale ve derlemelerin özetlenmesi. Sonuç ve Yorum: Jinekolojik onkoloji cerrahisinde fertilite koruyucu cerrahi gün geçtikçe daha da öncelikli hale gelmektedir. Değişik kanser bölgelerine ve hastanın özelliklerine göre bu tip cerrahiye başvurulması ve bu hastalarda yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı gereğinde özendirilmelidir. Objectiv . . .e: This review aims to summarize the conditions and methods of fertility sparing surgery in gynecologic oncology and the role of assisted reproductive techniques in this entity. Method: Case reports, clinical trials and reviews about the relevant topic in English literature are summarized. Result and Conclusion: Fertility sparing surgery is getting more essential in gynecologic oncologic treatment modalities day by day. This type of surgery must be promoted in different cancer types and localizations. Use of assisted reproductive techniques must also be advised in these patients whenever necessary Daha fazlası Daha az
Vatanoğlu-Lutz, Emine Wlif
Article | 2012 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association13 ( 3 ) , pp.191 - 195
Embryo terimi fertilizasyondan itibaren sekizinci haftaya kadar olan gebelik materyalini tarif etmek için kullanılır. Embryo, çok geniş ve farklı yelpazedeki patolojileri tedavi etmek için kullanılabilecek kök hücrelere sahiptir. Kök hücreler köken aldıkları hücre tipinden farklı yapıdaki dokuları oluşturmak üzere yönlendirilebilirler ki bu özellikleri nedeniyle kullanışlı olma potansiyelleri artmaktadır. Ancak kök hücrelerin embryodan uzaklaştırılması embryonun ölümüne neden olacaktır ki bu durum birçok kişinin karşı çıktığı noktadır. 1970lerin ortalarından itibaren uygulanan in vitro fertilizasyon (IVF) işlemleri sırasında elde ed . . .ilen fazla embryoların araştırma amacıyla kullanılması gündemdedir. Bu araştırmalar hem IVF tekniklerinin gelişmesine hem de insan gelişiminin ilk evrelerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Bu araştırmalar aynı zamanda birçok kalıtımsal hastalığın aydınlatılmasına da yardımcı olmuştur. Türkiyede üremeye yardımcı tedaviler Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği ile düzenlenmektedir. Bu yönetmelik 1987 yılında yürürlüğe girmiş olup ardından bir dizi değişiklikler geçirmiştir. Ayrıca Türk Ceza Kanununun 90. maddesi embryo üzerinde yapılacak araştırmalarla ilgili bazı hususları kapsamaktadır. Ayrıca Türkiyenin 2003 yılında imzaladığı Avrupa Biyotıp Sözleşme (Oviedo Konvensiyonu) konuyla ilgili bağlayıcı hükümleri vardır. Türkiyedeki yasal düzenlemeler araştırmacılar açısından karışıklığa yol açacak nitelikte ve netlikten yoksun gözükmektedir, konuya özel olarak belirlenmiş spesifik bir yasal düzenlemenin bulunmayışı büyük eksiklik yaratmaktadır. Bu makalede konunun yasal ve etik yönleri bazı öneriler doğrultusunda tartışılmıştır. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 191-5) Technically, the term embryo refers to the products of conception after implantation into the wall of the womb, usually nearly two weeks after fertilization, up until the eighth week. Embryos contain stem cells which, according to scientists, could be used to cure a wide range of conditions. Stem cells can be coaxed into growing cells of any other type, which makes them potentially very useful indeed. However, removing stem cells from an embryo will kill the embryo, which some people object to. From the mid 1970s, IVF was being developed and research was carried out on the spare embryos produced. This research helped to improve IVF techniques, as well as to better understand the earliest stages of human development. Research also shed light on a variety of inheritable disorders. In Turkish Law, assisted reproduction treatment (ART) services are regulated with the Regulation of Assisted Reproductive Treatment Centers Act (RAPTCA) The Regulation was issued in 1987, but it has been amended several times since. Also, article 90 of the Turkish Penal Code covers some aspects of research on embryos. At the same time, the Biomedicine Convention (Oviedo Convention), signed by Turkey and which entered into force in 2003, has binding regulations about this issue. Different legal regulations and some ethical guidelines are in conflict with each other, creating much confusion for the researchers. In this paper these conflicts are discussed, giving some practical proposals. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 191-5 Daha fazlası Daha az
Ataman, Ahmet Doğan | Vatanoğlu, Emine Elif Lutz | Yıldırım, Gazi
Article | 2012 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association13 ( 4 ) , pp.267 - 269
Down sendromu zihinsel gelişme geriliği ve kendine özgü fiziksel ve fizyolojik defektlerle seyreden, en sık rastlanan kromozom hastalıklarından biridir. Son dönemlerde hastalığın prenatal tarama ve tanısında birçok ilerlemeler kaydedilmiştir. Genlerin ve gen patolojilerinin altında yatan moleküler mekanizmaların daha iyi anlaşılaması daha etkili tedavi yöntemleri konusunda umut vermektedir. Bu çalışma, Down sendromunun tarihine filateli yoluyla ışık tutmaktadır. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 267-9) Down syndrome (DS) is one of the most common chromosomal disorders with mental retardation and some spesific physical and ph . . .ysiological defects. Recently, many advances have been made in pre-natal screening and detection; and the hope is that identification of more genes will lead to a better understanding of the molecular mechanisms underlying the pathologies, and hence to more effective therapy. This paper provides an overview on the discovery of Down syndrome through philately. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 267-9 Daha fazlası Daha az
Ünlü, Cihat | Yıldırım, Gazi
Article | 2014 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association15 ( 3 ) , pp.177 - 189
Endometrioma is one of the most frequent adnexal masses in the premenopausal population, but the recommended treatment is still a subject of debate. Medical therapy is inefficient and can not be recommended in the management of ovarian endometriomas. The general consensus is that ovarian endometriomas larger than 4 cm should be removed, both to reduce pain and to improve spontaneous conception rates. The removal of ovarian endometriomas can be difficult, as the capsule is often densely adherent. While the surgical treatment of choice is surgical laparoscopy, for conservative treatment, the preferred method is modified combined cyste . . .ctomy. Cystectomy can be destructive for the ovary, whereas ablation may be incomplete, with a greater risk of recurrence. To the best of our knowledge, the modified combined technique seems to be more efficient in the treatment of endometriomas Daha fazlası Daha az
Ünlü, Cihat | Yıldırım, Gazi
Article | 2013 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association14 ( 2 ) , pp.81 - 86
Amaç: Ooferektomize sıçan endometriozis modelinde melatoninin endometriotik odaklar üzerine etkisini incelemeyi amaçladık Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma prospektif, randomize, kontrollü, deneysel bir çalışmadır. Çalışma Yeditepe Üniversitesi Deneysel Araştırma Merkezinde (YÜDETAM) yapıldı. Deneysel çalışmamıza 22 adet dişi, gebe olmayan, nulligravid Spraque-Dawley albino sıçan dahil edildi. Ooferektomize edilen sıçanlarda cerrahi olarak endometriozis oluşturuldu. Sıçanlar iki gruba ayrıldı: kontrol grubu ve melatonin grubu. Melatonin grubunda 2 hafta boyunca sıçanlara melatonin (20 mg/ kg/gün) tedavisi verildi. Endometriotik regresy . . .onu değerlendirmek için operasyonlar yapıldıktan sonra melatonin tedavisi sonlandırıldı. Rekürrens oranlarını değerlendirmek için altıncı haftanın sonunda nekropsiler yapıldı. Endometriotik odakların hacim ve histopatolojik skorları değerlendirildi. Bulgular: Endometriotik lezyonların hacimleri melatonin grubunda anlamlı derecede azaldı. Ayrıca, melatonin grubu kendi içerisinde incelendiğinde endometriotik lezyonların hacimlerinin anlamlı derecede azaldı ve histopatolojik skorları anlamlı derecede arttı. Sonuç: Melatonin sıçanlarda endometriotik odakların gerilemesine ve histopatolojik skorların iyileşmesine neden olur. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2013; 14: 81-6) Objective: We aimed to determine the effects of melatonin treatment on endometrial implants in an oopherectomized rat endomeriosis model. Material and Methods: This study is a prospective, randomised, controlled experimental study. It was carried out at the Experimenal Research Center of Yeditepe University (YUDETAM). Twenty-two, emale, non-pregnant, nulligravid Spraque-Dawley albino rats were ncluded in our study. Endometriosis was surgically induced in oopherectomized rats. Rats were randomised into two groups: control group and melatonin group. In the melatonin group, rats were treated with melatonin (20 mg/kg/day) for two weeks. After the operations were performed to assess the regression of the endometriotic lesions, melatonin treatment was stopped. At the end of the sixth week nec- ropsies were performed to assess the rate of recurrence. The volume and histopathological scores of endometriotic foci were examined. Results: Volumes of the endometriotic lesions significantly decreased in the melatonin group. Also, when the melatonin group was analysed within itself, endometriotic lesion volumes decreased and histopathological scores increased significantly. Conclusion: Melatonin causes regression of the endometriotic lesions in rats and improvement in their histopathological scores. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2013; 14: 81-6 Daha fazlası Daha az
Yıldırım, Gazi | Attar, Rukset | Ekçi, Baki | Fıçıcıoğlu, Cem
Article | 2008 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association9 ( 4 ) , pp.231 - 233
Hayatı tehtit eden bir durum olan heterotopik gebelik mortalite ve morbiditenin önemli bir nedenidir. Yardımcı üreme tekniklerinden dolayı heterotopik gebelik riski artmıştır. Biz, 38 yaşında, primer infertil bir kadında embryo transferi sonrası oluşan bir heterotopik gebelik vakasını bildirdik. İntrauterin gebelik kesesi görüldükten 16 gün sonra acile ciddi karın ağrısı ile gelen vaka nedeni bilinmeyen kanama sebebiyle laparotomi oldu. Laparotomi esnasında rüptüre ektopik gebelik saptanınca aynı seansda salpenjektomi uygulandı. İşlem sonrası dönemi ve gebelik süreci sorunsuz geçen hasta 38. haftada sağlıklı bir bebek doğurdu. Heter . . .otopik gebelik embriyo transferi sonrası gelişen akut batının önemli bir nedenidir. Tanısı ve yönetimi karmaşık olsa da, uygun teşhis ve tedavi ile potansiyel riskler en aza düşürülür ve eş zamanlı intrauterin gebeliğin devamı sağlanabilir. Heterotopic pregnancy is a potentially life threatining condition and an important cause of mortality and morbidity. Risk of heterotopic pregnancy is increased by assisted reproductive techniques (ART). We report such a case of heterotopic pregnancy after embryo transfer in a primary infertile 38 year old woman. Sixteen days after detection of intrauterine pregnancy by ultrasound, the patient admitted to emergency service with severe abdominal pain. She underwent surgery and her preoperative diagnosis was undetermined intraperitoneal bleeding. Ruptured heterotopic pregnancy diagnosed after diagnostic laparotomy and salpingectomy performed at the same procedure. Her postoperative status and the course of pregnancy unremarkable. A healthy baby was delivered at 38 week of gestation without any further complication. Heterotopic pregnancy is an important cause of acute abdomen after embryo transfer. Although it’s diagnosis and management is challenging, with proper diagnosis and treatment, potential risks can be minimized and concomitant intrauterine pregnancy can be preserved Daha fazlası Daha az
Karateke, Ateş | Batu, Pınar | Asoğlu, Mehmet Reşit | Selçuk, Selçuk | Çam, Çetin
Article | 2012 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association13 ( 1 ) , pp.70 - 73
Rektal prolapsusun klasik tanımı rektumun anüsün dışına sarkmasıdır. Yaşamın dördüncü ve yedinci dekatında pik yaptığı gösterilmiştir ve hastaların %80-90’ı kadındır. Bu durum genellikle pelvik tabanda iniş ve diğer pelvik taban organlarının prolapsusu (mesane ve uterus gibi) ile birliktedir. Bu çalışmada genel anestezi için kontrendikasyonu olan ve rektal ve uterin prolapsuslu iki olgu sunulmuştur. Bu olgular lokal anestezi ve sedasyon altında, aynı seansta, Delorme ve Lefort operasyonlarıyla opere edildi. Sonuç olarak; pelvik taban hastalıkları bir bütün olarak düşünülmelidir ve rektal ve uterin prolapsusun cerrahi düzeltilmesi lo . . .kal anestezi altında aynı seansta yapılabilir. Bu operasyonları deneyimli ve eğitimli pelvik rekonstrüktif cerrahların yapması daha doğru olabilir. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 70-3) The classic description of rectal prolapse is a protrusion of the rectum beyond the anus. Peaks of occurrences are noted in the fourth and seventh decades of life, and most patients (80-90%) are women. The condition is often concurrent with pelvic floor descent and prolapse of other pelvic floor organs, such as the uterus or the bladder. In this study, two cases having contraindication to general anesthesia with rectal and uterine prolapse are presented. These cases were operated on under local anesthesia with support of sedation by Leforte and Delorme’s operation at the same time. In conclusion; pelvic floor disorders should be considered as a whole, and surgical correction of rectal prolapse and uterine prolapse may be done at the same time under local anesthesia with the support of sedation. Performance of these operations by experienced and trained pelvic reconstructive surgeons may be advocated. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2012; 13: 70-3 Daha fazlası Daha az
Ataman, Ahmet Doğan | Vatanoğlu, Emine Elif Lutz | Yıldırım, Gazi
Article | 2013 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association14 ( 1 ) , pp.35 - 39
19. yüzyıl ortalarında, hastanelerde lohusalık humması oldukça sık görülen, %10-35 arasındaki ölüm oranlarıyla genellikle fatal seyreden bir hastalıktı. Ignaz Philipp Semmelweis, antiseptik uygulamaların ön- cüsü olarak bilinen Macar jinekologtur ve jinekoloji kliniklerinde el dezenfeksiyonunun sağlanmasıyla birlikte lohusalık humması oranla- rının düşürülebileceğini keşfetmiştir. Kendisi aynı zamanda annele- rin kurtarıcısı ve enfeksiyon kontrolünün babası olarak da tanınır. Bu çalışma,filateli aracılığıyla lohusalık hummasının önlenmesi süre- cine ve bu sirecin arkasındaki hekim olan Ignaz Semmelweisın haya- tına genel bir bakış s . . .unmayı hedeflemektedir. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2013; 14: 35-9) Puerperal fever was common in mid-19th -century hospitals and often fatal, with mortality at 10%-35%. Ignaz Philipp Semmelweis was a Hungarian gynecologist who is known as a pioneer of antiseptic pro- cedures. Semmelweis discovered that the incidence of puerperal fe- ver could be drastically cut by the use of hand disinfection in obstetri- cal clinics. He is also described as the savior of mothers and father of infection control. This paper provides an overview on the process of preventing puerperal fever and the life story of the physician behind this attempt, Ignaz Semmelweis, through philately. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2013; 14: 35-9) Key words: Ignaz Semmelweis, puerperal fever, infection, history Daha fazlası Daha az
Fıçıcıoğlu, Cem | Kumbak, Banu | Akcin, Oya | Attar, Rukset | Yıldırım, Gazi | Tecellioğlu, Nihan | Yeşildağlar, Narter
Other | 2009 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association10 ( 3 ) , pp.132 - 136
Amaç: Folikül sıvısı içindeki sitokinlerin ve nitrik oksitin matur oosit gelişimi üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Bu çalışmanın amacı, tüp bebek tadavisi alan hastaların folikül sıvısı (FF) ve serumunda (S) interlökinleri IL-1?, IL-6, IL-8, IL-12, tümor nekrozis faktör (TNF)-? ve NO düzeylerini saptamak ve bunların başarı ile ilişkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Bir üniversite hastanesinin tüp bebek merkezinde retrospektif çalışma planlandı. 85 kadın çalışmaya dahil edildi. IL-1?, IL-6, IL-8, IL-12, tümor nekrozis faktör (TNF)-? düzeyleri ELISA ile, NO düzeyleri ise nitrat/nitrit kolorometrik assay ile saptandı. Bulgular: . . .Gebe kalan ve kalamayan kadınların S ve FF sitokin ve NO konsantrasyonları arasında fark bulunamadı. Sonuç: Serum ve folüküler sıvı IL-1?, IL-6, IL-8, IL-12, tümör nekrozis faktör (TNF)-? ve NO düzeyleri tüp bebek tedavilerinde başarıyı predikte etmez. Objective: The role of cytokines and nitric oxide (NO) in ovarian folliculogenesis and the development of mature and fertilizable oocytes is controversial. The aim of this study is to determine the concentrations of interleukin (IL)-1β, IL-6, IL-8, IL-12, tumor necrosis factor (TNF)-α and NO in the follicular fluid (FF) and blood serum (S) of patients undergoing assisted reproductive treatment (ART) and to investigate whether these cytokines could be used as a predictive parameter for ART outcome. Material and Methods: A retrospective clinical study was performed at a university hospital including a total of 85 women who underwent ART. FF and serum samples were collected at the time of oocyte retrieval and measured for interleukin (IL)-1β, IL-6, IL-8, IL-12, tumor necrosis factor (TNF)-α by the enzyme-linked immunosorbant assay (ELISA) technique, using commercially available kits and NO by the nitrate/nitrite colorimetric assay. The results were compared between the women who became pregnant and those who did not following ART. Results: No significant difference was found in the FF and blood serum concentrations of the cytokines and NO between pregnant and non-pregnant women. Conclusion: Follicular fluid and blood serum concentrations of IL-1β, IL-6, IL-8, IL-12, TNF-α and NO do not predict pregnancy achievement following ART Daha fazlası Daha az
Yıldırım, Gazi
Other | 2011 | Journal of the Turkish-German Gynecological Association12 ( 3 ) , pp.197 - 198
…
- Arama alanına arayacağınız kelime veya kelimeleri girin.
- Arama sonucunda gelen listeyi daraltmak için kelime sayısını artırınız. Arama motoru birden fazla kelime varsa ikisininde geçtiği kayıtları getirir.
- Aramalarda büyük-küçük harf ayrımı yoktur. (Dizinler Türkçedir. Türkçe dışındaki kelime aramalarında I karakterinin küçüğünün i olmayacağını aklınızda bulundurunuz.)
- Kelime içinde geçen bazı harflerden emin değilseniz, o karakterin esnek olduğunu belitmek için ?(tek harf), *(çok harf) kullanınız.
- Aramalarda kelime kökü esas alınır. Örnek; kitap kelimesi arandığında kitap, kitaplar, kitaplık, kitabın, kitapçı vb sonuçlar da listelenir.
- Eğer aramanın bire bir eşlenmesi isteniyorsa çift tırnak içide arayınız.
- Aralık aramaları harf ve sayı karışık ise { } karakterleri içinde, Örnek;{başlangıç ... bitiş} eğer aradığınız aralık sayılardan ibaret ise köşeli parantez kullanınız, Örnek;[1926 ... 2015]
- Arama sonuçlarından bazı kelimeleri içeren kayıtları elemek istiyorsanız o kelimenin başına - karakterini yazınız, o kelime geçen kayıtlar listeden elenir.